Salda’dan geçen çocuklarım
Bir bir sahiplenirdi suyun yüzeyine
Burkulan sağ çiçeklerini
Toplardı sağ çiçekleri
Çocuklarımın sol ellerini
Topraktan el biterdi
Bizim eller toprağa tutunulasıydı
Bir evimiz vardı
Mutfağı ve hamamı taştan
Sarı kokardı buram buram
Avluya açılan bir iki oda
Tavanında meşelerin gövdesi
El açardı gökyüzüne
Gökten el açılırdı yetmiş kat
Örtüyle boyalı
“Ya Rab! Bana eşyanın hakikatini göster.”
Ansızın durulur insan
Hisli bir dağ başının
Eteğinde ben taşlara tutunurdum
Sanrılarım tutar mahkeme salonunda
Demedim aklımı lal eden o gecede görüleni
Sonra
Bir kargaşa koptu
Sükunet diye bağırdı, hükümdar
Sükun et
Hükümdarın ağzından dökülen
Taşlar boynuma dolandı
Aynı anda ruhuma his çöktü
Tarihin haberden geçen bir ilk ulağı
Derman verdi omzuma
Omzum gözlerinde yumuldu
Eskiler, yıllara aşk beslerdi
Yılanlar dolanırdı aklıma
Uçurumun kenarında
Ya hislerden vazgeçecektim
Yahut derebeylerinden
Tatlı sulardan geçerken başakların
Petrol varillerine direnen çaresizliği
Kışlağı uçuruma sürüklerken
Eşya ve sen ve hakikat
Hep aklımın sorularında
Cevapsız bir ömür geçirecek
Sen geçerken sulardan