loader image

Türkistan Notları

Kırım! Ah Kırım!
Yıllardır Türkistan’ın her bir parçasına gider geliriz. Kâh gezmeye, kâh işe, kâh da kurban kesmeye, iftar sofrası dizmeye, kışlık erzak dağıtmaya… Yine yol göründü, bayram yaklaşıyor. Kurban Bayramı’nda Kırım’dayız.

Türkiye’nin karşı kıyısı, Karadeniz’in incisi, Altınorda’nın ve Kırım Hanlığı’nın gözbebeği… Bahçesaray, Hansaray, Akyar, Akmescit, Gurzuf ve Yalta. Yemyeşil diyar, masmavi deniz, berrak gökyüzü…

Kırım toprakları ne cellatlar, caniler, insan düşmanları gördü. Tarihin derinlerinde, bir köşede, izde Kırım Türklerinin acısı saklı. 1774, 1944, 2014…

Neyse… Rusya’nın 2014’te yeniden işgal ettiği Kırım’a girmek mümkün değilse de
Türk Ocakları Genel Merkezi’nin yetkilisi ve görevlisi olarak Kıpçak topraklarına yola çıktık. Yine heyecanlıyım, uçsuz bucaksız bir Türkistan coğrafyasına gidiyorum.

Daha önce gittiğim bir Kurban bayramı geldi aklıma. Uçağa bindim, gece vakti. Yalnızım. Sabaha karşı ancak indim. Hüseyin Abi karşıladı. Tan vakti bir kenarda çorba içtik, sohbet koyu. Buralara hiç gelmemiştim. Önümüzdeki tabelada şöyle yazıyor: Kıpçak, Çongar, Çokrak… Has Türkçe yer adları, Rusça ile değiştirilmeyen nadide yerler.

Namaza yetişelim dedik, vakit yaklaşıyor. Cami önü kalabalık, içi önünden de kalabalık. Selam verdik, sanki Türkiye’de herhangi bir ilçedeyiz. Herkes sevgi ve ilgiyle bizi takip ediyor. Kapının önüne çıktık, tek tek bayramlaştık. Kurban kesimi başlayacak, herkes hazır. Sırtımda Türkiye bayraklı yeleğim… Bir dede yanıma geldi. O güzel Kırım Türkçesiyle şöyle dedi: “Kel balam, seni bir kucaklayım!”

Eğildim eline, öptüm, sonra boynuna sarıldım. O da bana sarıldı. Sarıp sarmaladı, bırakmadı. Az bekledim, ses seda yok. Geri çekildim. Tam Türkiye bayrağını öpüyordu, hiç konuşmadım, bekledim. Gözlerim yaşardı, dilim damağım kurudu. Bir daha sarıldım eline, bir daha kucakladım.
Kırım! Ah Kırım!