loader image

Ben Öğretmen Olamadım…

Henüz arka sırada uyuyanlara kesin çözüm getiremedim mesela…
Az da olsa hâlâ, “Çok komikse anlat biz de gülelim.” klişesini bırakamadım…
Yazılı sınav sonucunu beğenmediğinde öğrenciye, eğer hata yoksa kırarım notunu demeyi bırakalı da çok olmadı…
Kırgın kalplere dokunmayı kendi hocalarım kadar beceremiyorum…
İçinde cevher olan öğrencileri keşfedemiyorum…
Köy öğretmenleri gibi lokmamın yarısını da paylaşmıyorum öğrencilerle…
Yüz kişiye sorduk, öğrencilik yıllarınızda en sevdiğiniz öğretmenin sevmenize sebep olan özelliği nedir diye…
Kimi sevecenlik, kimi hoşgörü, kimi beni önemsemesi diye cevap verdi…
Bazıları esprili olması, bazıları selam vermesi, bazısı hayatı öğretmesi dedi…
Ama hiçbiri “Çok iyi ders anlatması…” demedi….
Farkında değillerdi; ama akıllarında kalan öğretmenler iyi ders anlatmanın dışında yüreklere dokundukları için akıllarında kalmış, yüreklerinde yer tutmuştu…
Bilmem hangi filozof ya da bilgin diyor ki:
“İnsanoğlu bilgi karşısında eğilir… Şefkat karşısında diz çöker.”
Sevgimizle, inandığımız, yaşadığımız ve yaşattığımız değerlerle gerçek öğretmen olabiliyormuşuz ancak bunu anladım zamanla…
Oysa ilk öğretmenliğe başladığım ve çok iyi ders anlattığım gün kendimi dünyanın en iyi öğretmeni sanmıştım…
Şimdi anlıyorum ki, en iyi öğretmen olmak, çok güzel ders anlatmak değil; neyi, nasıl ve niçin öğrettiğini anlamakmış…
Yıl 2002… Daha dün gibi öğretmenliğe başladığım gün…
Yıl 2019 ve hâlâ öğretmen olmaya çalışıyorum…