Daha ilk yazısına veda ile başlayan bir yazarın, yazı istikrarı hakkında yayıncımın düşeceği tereddüdü, eğer bu yazıyı okuyorsanız, aşmış olduğunu görerek adımlarımı atıyor, çıktığım bu yolculuğa dâhil olan herkesi, şükran şemsiyemin altında kucaklıyorum.
Aslında hayat, kendi içinde onca tereddüde sığınırken, bizim tereddütlerimiz de bu hayatın akışında kaybolup gidiyor. Her veda bir başlangıç olduğundan, sallanan her el bir yeni öyküye kucak açtığından, “Veda ederken başlamak, müsveddeden temize çekmektir.” diyor ve öylece başlıyorum.
Her terk edişin bir öyküsü vardır hayatta. Sebepli sebepsiz ayrılışların, yola koyuluşların, vazgeçmelerin ve kavuşmaların, yaşanan ve yaşanmayanların bir öyküsü vardır. Keşke, belki ve iyi kilerle devam eden cümlelerde anlatıldığı kadar hırs, öfke, hüzün, tebessüm ve tereddüt taşıyan, herkesin bir öyküsü vardır işte. Size anlatacaklarım, bu satırlar içerisinde tam olarak, böyle bir öykünün keşke, iyi ki ve belkilerinin paragrafları olacak.
Bugünü, geçmişi ve geleceği olağanlık çizgisinde kabul ettiği için çok şeyi fark edemeyip, es geçer insan. Bu farkına varamayışlar, Dali’nin boyutlu resimleri kadar hassas ölçülerle incelemediğinde ise, neleri kaybettiğini anlayamaz. Bu sebeple, yeni bir başlangıç için, baştan tercihler doğru yapılmalı ve baştan sorgulanmalıdır hayatın olağanlığı. Ya bırakmalıdır insan, tek düze yaşamayı, öyle ya da bir tebessümle dâhil edebilecekken hayatına… Mesela, esirgemeyi tercih ederek, neleri feda ettiğini hiçbir zaman öğrenmemeli. Yoksa acısı kaldırılmaz bir yükü yüklenmek durumunda kalacak; duvara, hem de fena toslayacaktır.
İnsanın ümitlerinin, elinden akıp giden sular gibi gittiğinde hissettiği çaresizliğin bıraktığı acı, tüm feda edişleri ve feda oluşlarıyla dahi deva olunmayacak büyüklüktedir çünkü. Tecrübeyle sabit, bu acıyı yaşama dostum! Yoksa kaybettiklerin kadar kazandıklarına da üzülürsün. Hiç olmanın sınırında yaşarsın çünkü. Veda ederek feda etmeyi yaşarsın.
İnsan, olmayacak duaların var olduğunu düşündüğünde, nasıl ki kudreti sorguluyorsa hadsizce; olanlarına hayatının şükretmediğinde de hadsizleşiyor aslında. Olmayacakları olduran El Müheymin ismine sığınıp; Rabbin, tevekkül vakarına erişmeden evvel kimse gerçek mutluluğun sahibi olacağına inanmamalı.
Tüm bu gerçekleri kabul ederek bugün, bir veda türküsü söylemeye başladığımı ilan ediyorum. Olağanlığı sorgulayarak, olmayacakları olduranın kudretine boyun büküp, yaptığım hataların yüzüme çarptığı yüzlerce tokatın sızısıyla törpülenerek veda ediyorum.
Sen, hayatın tüm yükünü beraber omuzladığım mihenk taşı yüreğimin. Sen, onulmaz yolculuklarımın yol arkadaşı, mataramdaki su, yüzümdeki fer, şefkat ordularım içerisindeki tek ayakta kalan nefer; umudum, çaresizliğim, çarem, derdime deva sunduğu Lokman’ın en acı yanımı kapatan merhem… Hayata veda etmeden veda edemeyeceğimi düşündüğüm, gördüğü gözlerimin.
Bugün, hayattaki en acımasız şeyi yapıp seni, kendi onulmaz yarınlarım için feda ediyor, tüm gücümü alıp sol yanıma, feda olabilmek umuduyla veda ediyorum. Ey hayatımın o en görünmeyende gizli yüzü! Seninle yürünemeyecek bir yolculuğa çıktığım gündür bugün. Seni, o uzun yolculukların trenlerine binip terk ettiğim gündür.
Üzülme, ahengi hayatın! Pes edip teslim olduğum tarafı bu savaşın, esaretini, el açıp dilediğimdir. Razıyım yani. “Yol değil” demeyeceksin bana gittiğin o yol, görsen gözlerimi. İnan bana. O, üç şekerli içsin diye çayını; şekersiz içmeye alıştıracak kadar kendini masum, O mutlu olsun diye seni feda edecek kadar cesurum. Sana veda ediyor, gidiyorum. Anla beni Nurum.
Takatsiz bir dağcının uçuruma düşmeden bıraktığı son bakışı kadarlık bir veda bu sana ettiğim. Ben, hani o haykırışlar duyduğu karanlık ormandan gelen her sese yürüten yüreğini. Uçurumun kıyılarından denize, bir beyaz atkı gibi savuran ellerini. Seraplara gösteren, uzanıp dokunulası vahalarındaki gözlerini. Kaybeden yani, yenilip, mağlup olup, terk edilen. Kazanmaya gidiyorum bu kez, feda olmaya gidiyorum. Kalemlere sakladığım kelimelerin içinde hapsolmaya gidiyorum.
Tek azığım inşirah… Olmayacakları olduranın kudretindedir ferah… Ruhun bir ayındaki Şevval. Unutma! Hayaller, bir gün gerçeklere yenilirler. Sen, bir yaratılmışta vuku bulmuş hayal, vedalar içinde kendine bir remz arıyorsun. Gördükçe bu remzini ben azmediyorken sen, bu vedayı bir son mu, ne sanıyorsun?