loader image

Bir Kitap: Kültür ve Medeniyet

          Merhaba! Cumhuriyet devri Türk düşüncesinin önemli, bereketli ve fikirleri itibariyle, nadir mütefekkirlerimizden biri olan rahmetli Nurettin Topçu’nun “Kültür ve Medeniyet” kitabından bahsedeceğim.

          Elimdeki kitap, Dergâh Yayınları tarafından Aralık 2014 tarihinde (8. Baskı) yayınlanmıştır. Kitap, 224 sayfa olup, Nurettin Topçu’nun 1960’lı ve 1970’li yıllarda; fikir, kültür, teknik, ilim, medeniyet, garplılaşma, metafizik, dil, din, ahlâk, insan, ruh, üniversite, maddiyat, maneviyat, sanat, cemiyet, inkılap… gibi konularda, muhtelif dergi ve gazetelerde yayımlanmış 37 makalesinden/yazısından mürekkeptir.

          Nurettin Topçu’yu; Ahlâk Nizamı, İradenin Davası, Mehmet Akif, Milliyetçiliğimizin Esasları, Türkiye’nin Maarif Davası, Var Olmak, Yarınki Türkiye, Varoluş Felsefesi kitaplarından tanıyordum. Anadoluculuğun fikir babasıydı. “İsyan Ahlakı” adlı makalesi bir manifesto niteliğindeydi. Her eseri, her yazısı, her cümlesi Nurettin Topçu’yu aradan yıllar geçmesine rağmen gözümüzde daha da büyüttü. Çünkü o, Avrupa’da tahsil görmesine, Batılı felsefecileri fevkalede bilmesine, Fransızcayı çok iyi konuşmasına rağmen kendi topraklarını, yani Anadolu’yu işaret ediyordu.

          “Kültür ve Medeniyet”in önsözünde şöyle diyor Nurettin Topçu:
“Bir asırdan beri memleketimizin başta gelen derdi, medeniyet meselesidir. Geçmişte büyüklüğü dünyaca bilinen Türk milletinin medeni varlığa sahip olmadığını önce Batı’yı tanıyanlar ortaya attı. Tanzimatla başlayan Batı münasebetleri, birçok nesillerin gözünü kamaştırdı. Aydınlar, Batı’nın yükselişindeki sırrı aramaya koyuldular ve bu araştırmayı yaparken farkında olmadan kendi iç dünyalarını Batı’nın içinde buldular. Birbiri ardı sıra birkaç nesil “Avrupa’ya benzemek için ne yapalım?”, “Garplılaşma nasıl olmalı?” diye uzun zaman sayıkladılar. O nesilleri Batı taklitçiliğine, hem de ruhları duymadan sürükleyen kuvvet, başlangıç noktasında bağlandıkları aşağılık duygusu olmuştu.”

          Sevgili Gençler,

          Bu kitabı okurken büyük bir zihin çabası, düşünce refleksi ve kavram mücadelesi verdiğimi söylemek isterim. Çünkü her bir yazı, bir eserin; her bir cümle, bir yazının özü gibiydi. Açık ve sade; ancak felsefî, vurucu ve derinlikli bir cümle yapısıyla karşı karşıyaydım. Sosyal bilimlerin her alanından yakalanmış düşüncelerin muhteşem örgüsü ile kaleme alınmış, öz cümlelerle dolu bir kitap.

           37 makalenin bir kısmında; altını çizdiğim, üzerinde derin derin düşündüğüm, notlar aldığım bazı bölümlerdeki veciz cümlelerle sizleri baş başa bırakıyorum.
İşte “Kültür ve Medeniyet” kitabından seçtiğim, denizin en diplerinden çıkarılmış inci gibi, fikir mücevheri o nefis cümleler:

           * İlmin gayesi, hakikati tanıtmaktır.
           * Teknik, ilimlerin tatbikatı demektir.

           * Pascal’la Âkif’in duaları elbette başka başka olacaktı. Musıkî için de aynı şey söylenmelidir. İmanımıza isyan karışmadığı için, Dede Efendi’ye Beethoven nüfuz edemedi.

           *Avrupa medeniyeti, bu tehlikeyi önleyemedi. Asırlardan beri yarattığı ilim, felsefe ve sanat harikasından doğan teknik, önplana geçti.

           * Bir asırdan beri Avrupa’da hazırlanan, eşyanın insan üzerine zaferinin gerçekleşmesidir.

           * Teknik, kültürden sızan bir usare, kültür ağacının yetiştirdiği bir meyve idi. Halbuki bizim kendi kültürümüz, tekniğimizi yaratamadı. Onu emanet bohçalar içinde Garp’tan aldık.

           * Biz ağacı yetiştirmeden meyvesini toplamaktan zevk aldık.

           * Din, kültürümüzü teşkil eden unsurlardan biridir… Millet kültürünü yoğuracak olan felsefenin hamurunda o vardır.

           * Kültür, sonsuzluğa doğru yol almaktır.

           * Kültürümüz bizim gerçek ruhumuzdur.

           * Asrımızın sefaleti, maddeye bağlanan teknik kuvvetinin fikir kuvvetini yenmiş olmasından ileri gelmektedir.

           * Hıristiyanlık, Ortaçağ’da İsa’nın ruh kuvveti olmaktan çıkıp da, kilisenin otorite ve tedip kuvveti olduğu zaman yıkıldı.

           * İslamiyet, Hira dağında Peygamberin mistik feryadı iken, en büyük ruhun ideali olmuştu. İlk defa Halife Ali’nin mevki-i iktidar ihtirasiyle birleştiği anda yıkıldı.

           * Bugün kendilerine “Müslümanız” diyen insan yığınının ibadetleri, ruhsuz bir iskeletten koparılmış parçaları andırmaktadır.

           * Beşikteki çocuklarımızı paşa olmak için değil de, fikirlere hizmetkâr, hakikatlere âşık olmaları için beslenen emellerle, ninniler söyleyerek hayata hazırlamalıyız.

* Fikrin öz kardeşi hürriyettir.

* İlim, hiçbir menfaat gözetmeyen ve hiçbir tatmin ile nihayetlenmeyen zekayı, sonsuzluğa doğru götüren tanıma aşkıdır.

           * Aşkı yeryüzüne ilk defa Hıristiyan dini, sonra da İslam güneşi getirdi. Oscar Wilde’nin dediği gibi, “İsa yeryüzünde aşkların sultanıdır.” Kur’an ise, sesindeki nağmelere hayran hafız gibi değil de; şuurla, imanla okunursa, görülür ki baştan aşağı aşk ile doludur.

           * İlim, ruh için süt gibi bir gıdadır. Onun ilk ve son gıdasıdır. Onu küçük yaşta almayan ruhlar, kemik hastalığına tutulabilirler.

           * Batı dünyasında ruhla madde hâlâ çarpışmaktadır.

           * İnsanlık cevherimize yakışmayan her şey bize zulümdür.

* Allah için yapılan hayır ne kadar ulvî ise, keyfinizi doyurduğu ve gururunuzu şişirdiği için yapılan lütuf da o kadar berbattır.

           * Materyalist ahlâkımızın başka bir misali de, muvaffakiyeti alkışlayan alçalışımızdır. Kim kuvvetli ise o haklı sayılıyor, kim kazanırsa o büyük görünüyor.

           * Peygamberin nefsimizde açılmasını emrettiği cihada uyanlar, Halife Ömer gibi, Pascal ve Gandhi gibi kahramanlardı.

           * İmanın bizi sonsuzluğa yönelmiş gibi harekete geçirmesine, isyan diyoruz. Âdeta isyan bizde Allah’ın hareketidir.

           * İlminde aşk ve feragat, dininde ruh ve isyan getirecek rönesanslara muhtaçtır.

* Metafizik, aklın kainata açılması, onu bütün halinde kavrayış cehdidir.

           * Metafiziğin ortadan kalkması, aklın iflası olur.

           * Her büyük medeniyet, metafizikle açılır.

           * Sanatkâr da hâdiseler karşısında kendi iç dünyasına çevrilen bir metafizikçidir.

           * Sanatkâr, sayıklayan bir filozoftur.

           * Filozof gibi sanatkâr da bütünü düşünen adamdır.

           * İsteyerek âşık olunmadığı gibi, her isteyenin ve her çalışanın metafizikçi olması da imkansızdır. Ancak bazı insanlar, metafizikçi olarak doğarlar. Bunların ruhları sonsuz açlığa sahiptir.

           * Musset’in aşk içinde, “âdil ve iyi Allah, kendini göster!” diye haykırması metafizikçinin hakikat yolundaki feryatlarını andırır.

           * Aşkımızın kaynağı olan metafizik, isyanımızın da başlangıcı olacaktır.

           * Ruhî hayatımızın zirvesi, dinî tasavvurların dünyasıdır.

           * Gerçek dindarın hareketi ibadet, sözü dua, bakışı rahmet, beraberliği kuvvettir.