Şiir kavramı ve şaire yönelik tartışmalar hiç bitmedi, hiç bitmeyecek sanırım. Buradan şu anlam çıkarılmasın; ne şiir üzerinde bir otorite iddia etmekteyim ne de amacım şair nasıl olunur çerçevesi çizmek. Amacım, bildiğim kadarını naçizane aktarmaktır. Yüzyıllar önce Edgar Allan Poe, “Bir şiir nasıl oluşur?” sorusunu sormakla başlayarak bir makale kaleme aldı. Ona göre bir şair ya da yazar, yapıtlarından birinin tüm oluşum sürecini aşama aşama anlatabilirse bizim için ne kadar öğretici olurdu, diyor. Poe’ye katılmamak içten bile değil. Bırakın aşama aşama anlatmasını “Bu eseri nasıl yazdınız?” diye sorduğunuzda; yazarın kibri devreye girerek çılgınca bir ruh hali içerisinde olduğunu, ilham geldiğini, kendinde olmadığını falan duyuyorsunuz. Buradan şu anlamı çıkarırsam hata etmiş sayılmam herhalde “Aklı başında adam şiir yazamaz.” Örneğin, adam âşık ve bu ruh hali ile mutlaka şiir yazması gerekiyor. Kim rüya görürken kalem kâğıt arar ki? Akıllı adam, gider aklı başındayken aşkını yaşar.
Bir tiyatro oyununu düşününün, izleyici olarak koltuğunuza oturdunuz. Yalnız kulis ile sahne arasındaki pano kaldırılmış, hem sahnede olanları izliyorsunuz hem de kulisteki hazırlıkları, ne oyuna odaklanabileceksiniz ne de arkada olup biteni anlayacaksınız. Şiirde öyledir, bir hazırlık aşaması gerektirir. Okuyucunun önüne çıkarmadan kelimelere kostümlerini giydirmeli, makyajını yapmalı, dekoru ayarlamalı, ışık ve sesle canlı hale getirdikten sonra, hangi ruh halinizi ortaya koyacaksanız onunla tanımlamalısınız. Hangi tiyatro oyuncusuna sorarsanız sorun, size oyunun bütün aşamalarını tek tek anlatacaktır. Size aklım başımda değildi, ilham geldi, çıktım oynadım diyemez.
Şiir, bir rastlantı sonucu oluşamaz. Amacımız gerçekten bir şiir yazmaksa okumak, araştırmak, büyük şairlerin hangi zorluklardan geçerek nasıl yazdıklarını bilmek gerekir. Bir yemeğin tadına bakmadan onu görselliği ile iyi ya da kötü olarak nitelendirmek tadına bakacak kişiye büyük haksızlık olmaz mı? İşte tesadüflere bırakarak işimizi şansa bırakırsak bilgi, birikim ve teknik olmadan şiir yazmak, hem okuyucuya hem de yeteneği olup da yetişecek olanlara tekrardan ve boşluktan başka hiçbir şey getirmez. Şiirde teknik, biçim; estetik yapıyı oluşturur. Şimdi buradan çıkıp da estetik ile ilgili açıklamalara girmek istemiyorum. Ancak bir örnek vermeden de edemeyeceğim. Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur. Bağa bak üzüm olsun üzüm yemeye yüzün olsun. Bakım şart… Çubuğu dikmekle benim bağım var diyemezsiniz. Kelimeleri yan yana getirmekle şiirden, şiir dilinden bahsedemezsiniz.
Şiir, ölçü tekniğini de bahane ederek serbest şiirler yazmak demek de değildir. Şiirin tekniklerinden haberdar olursak kendimizi bu işin içinde daha keyifli buluruz. Han Duvarları, Mona Rosa, Ben Sana Mecburum şiirlerini şairlerine sorsaydık hem şiirin ruh halini hem de aşama aşama nasıl yazıldıklarını bize anlatırlardı. Çünkü mutfakta soğanı doğrayanlar onlardı. Mehmet Nuri Bey’in bir örneği ile devam etmek istiyorum. Orhan Veli’nin şiirlerindeki aruz kalıplarına bakın: [‘İstanbul Türküsü’ şiirinden] O-tur-muş da bir tür-kü tut-tur-mu-şum {fe’ûlün fe’ûlün fe’ûlün fe’lün} Ga-rip-li-ğim du-yur-ma-yın a-na-ma {mefâilün mefâilün failün} El ko-nu-şur se-vi-şir-miş ba-na ne? {müfteilün failâtün feilün} Serbest şiiri aruz kalıpları ile yazmış üstat.
Gördüğüm kadarı ile herkes bir imgenin peşine düşmüş. Ne güzel, peki imge nedir? Ortaya yeni bir güzellik koymak. Bunu yıllar önce yazan şairler bilmiyordu zaten. Bizimle birlikte imge oldu. Şiir, zaten ortaya güzel bir şey çıkarmaktır. Senden önce söyleyenlerden daha farklı daha güzel bir anlatım. Az sözcükle çok şey anlatma işi. Hüsn-i talil ve mazmun kavramlarını ne yapacağız, o da ayrı bir mevzu. Mevzular derin anlayacağınız. Şekil ve teknikten mustarip olan bir yapı eğreti durur.
Gelenek iyi bilinmeli, geleneklerinden beslenmeyen şair, akarı ve gideri olmayan baraj gibidir. Doludur; ama bir süre sonra kendisini yenileyemeyeceği için, rengi ve kokusu değişir. Duygusal bir yapıya sahip olmakla şiir yazılmaz. Hüngür hüngür ağlayarak mı barajı dolduracaksınız. Yudum yudum içerek mi barajı boşaltacaksınız. Tabi ki hayır… Burada şunu da eklemeden geçemeyeceğim. Ruhunuzda şairlik yoksa, biçimde pek işinize yaramayacaktır. Onun için şiir; bir duyguyu bütün yoğunluğu ile yaşadıktan sonra duygunuzu anlatacak bilgi ve birikime ihtiyaç duyar.
Evinizin tadilatı için sokaktan geçen birini sırf ilhamı var diye çağırmazsınız. Tekniğine bakar, geçmişini sorgularsınız. Deneyim, şiir için her şeydir; ama duygusuz değil. Lütfen her şiire eyvallah demeyin. Şiir benim bile olsa… Hem bana hem kendinize hem de şiire hizmet etmiş olursunuz. Bir dil sanatıdır şiir, dilinizin ve şiirinizin kirlenmesine izin vermeyin.