Çeviren: Khalida Naderi*
Öğleydi; Aman uzaktan görünmeye başladı. Küçük kardeşi Nasir, eve koştu ve bağırdı:
– Anne, Nasir okuldan geldi, yemeği getir; artık bekleyemem.
Çoğu zaman, anne komşusunun evinden yiyecek getirip onun karşılığında onlar için çalışıyordu. Komşunun oğlunun bayram elbisesini dikiyordu. Nasir’i sabırsız görünce ona şefkatle baktı.
– Oğlum yemek var, neden endişeleniyorsun?
Nasir, ağlamaklı bir sesle cevap verdi:
– Bana tek başıma ekmek ve yoğurt ver. Kendin paylaştır!
Anne hiçbir şey söylemedi ve gömlek giyerken dünkü çocukların kavgasını düşündü. Dün Nasir, yemeği yedikten sonra Aman eve geldi. Her ikisi birlikte ağlamaya başladılar. Nasir yine ekmek istedi. Aman, ona üzüntüyle bakarak sordu:
– Nasir ne yedi? Gerçeği söyle, ne kadar yedi?
Annesi bu düşüncelerle meşgul olurken Nasir’e, Aman’ın yavaşça yürüyerek geldiğini hissetti. Sıkıldı, gitti ve dışarıda onu bulmak için yüzünü cama yapıştırdı. Anne seslendi:
– Karanlık etme, neden bu kadar sabırsızsın?
Nasir kapıya koştu, Aman’ın yaklaştığını gördü, göz kırpmadan tekrar eve girdi ve şöyle dedi:
– Anne bağışla, bana hem ekmekten hem de yoğurttan ayır!
Anne kızdı; ama oğlu gömleği giyerken nazikçe dedi:
– Oğlum, beraber yiyin daha güzel görünüyor. Annen size kurban olsun, iki kardeş beraber yemek yiyin. Nasir’in cevabı yoktu, bir bahane ararken koridorlardan Aman’ın ayak sesi duyuldu. Çabucak eve geldi; kitaplarını çantasını yere bırakmadan önce sordu:
– Anne yemeğim nerede?
Anne rafı işaret etti, Aman ile Nasir, ikisi de rafa doğru gittiler. Aman yoğurt kâsesini alıp sofraya döndü. Gözleri tek kâseyi gören Nasir, Aman’ın etrafında dolaşıp onunla beraber sofraya oturdu. Gözleri açlıktan karardıkça, şeytan kulağına fısıldadı:
– Sen bu yemeklerden daha fazla hak ediyorsun. Okula gidiyorsun, ama Nasir sabahtan akşama kadar evde oturuyor, hiçbir şey yapmıyor.
Aman, Nasir’in ekmek yemeye hakkı olduğunu söylemek, onu ikna etmek istiyordu; ancak şeytan yine fısıldadı:
– Haydi! Neden bekliyorsun? Yüzüne bir tokat at! Sana sülük gibi yapıştığını görmüyor musun?
Aman, dayanamadı ve annesine göstermeden gizlice kolundan sıkıca çimdikledi. Nasir ağladı; Aman’ın gömleğini sıkıca tuttu ve gözyaşları içinde “Benim ekmek ve yoğurdumu ayrı ver!” dedi.
Anne yeniden Aman’a yalvardı.
– Oğlum, beraber yiyin; komşunun yoğurdu çok değildi, biraz getirdim. Nasir şimdiye kadar seni bekliyordu.
Aman annesinin sözlerini terbiyesizce keserek cevap verdi:
– Hayır, hayır! Ekmek ve yoğurdumu tek başıma ver!
Sonra ikisi birlikte aynı şeyi tekrar ettiler.
– Ekmek ve yoğurdu tek başıma ver!
Annesi mecburen üç kepçe yoğurt Aman’a ve iki buçuk kepçe de Nasir’e verdi. Ekmeği de aynı şekilde paylaştırdı. Nasir, yoğurdun taksimine razı olmadı. Aceleyle Aman’ın yoğurdunu aldı. Daha fazla ekmek payı alması gerektiğini düşünen Aman, Nasir’in ekmeğinden bir parça kopardı. İkisinin çığlık ve feryadı yükseldi. Anne araya girdi, bunlardan birinin bu sefer adil olması gerektiğini, ekmek ve yoğurdu paylaşmasını istedi.
Aman, hızlıca yoğurdu kâseye döktü. Nasir için biraz yoğurt bıraktı. Gidip odanın köşesinde payını önüne çekerek oturdu. Nasir ağlayarak yere yattı.
Gözleri döndü ayaklarını yere vurdu. Annesi üzgün, sinirliydi. O gün akşama kadar, Aman ve Nasir hiç konuşmadılar. İkisi de dışarıda daha sonra evde kendi başlarına bir şeylerle meşgul oldular. Akşam babaları eve geldiğinde Nasir ve Aman daha önceki gibi birbirlerine iyi davranmıyorlardı. İkisi aynı yorgan altında uyuduğu için yorgan, döşek ve yastık için tartışıyorlardı. Her şeyi iki kez ve üç kez bölüşüyorlardı. Durmadan boğuşuyor, tartışıyorlardı ve birbirlerine tembel ve obur lakapları takıyorlardı.
Aman Nasir’e bağırdı:
– Şişman koyun, ayağını topla!
Nasir sızlandı.
– Başını çizginin diğer yanında koy, siyah yılan!
Aman, Nasir’in döşeği bölen çizgisinin üstüne hızla çekildi.
– Şişman koyun, orada otla!
Nasir’in eli göğsüne çarptı. Aman ağlayarak of çekti. Sobanın yanında oturan baba öfkelendi. Bir spatulayla ayaklarına vurdu. Çocuklar sakinleştiler, baba fısıldayarak kalktı ve namaz için camiye gitti.
Çocuklar tekrar yorgan, döşek, yastığı ölçene, yeni sınırlarını belirleyene kadar çok tartıştılar ve sonunda dayanamayarak uyudular. Çocukların sükutunu, roket ışıklarını sallayan lamba ışığında oturan annenin dikkatini çekti. Çocukların alınları ve burunları neredeyse birbirine yapışmıştı. Birbirinin sıcak nefesinden yanakları terlemişti; ikisi de uyuyordu. Annenin kanı kaynadı, mutluluktan güldü. Gülümsemesi henüz bitmemişti; onların günlük kavgaları, tartışmaları aklına geldi, üzüldü.
Ertesi gün Nasir, başka bir köye dayısının evine gitti. Evde yalnız kalan Aman, onu özlemişti. O gün akşamleyin babası, çoğu zaman olduğu gibi işten geç döndü. Aman ile annesi dışarıdaki divanın üstünde kapının yanında oturmuşlardı. Aman’ın kafası annesinin dizlerinin üzerindeydi. Annesinin parmakları Aman’ın saçlarını okşuyordu. Aman gözlerini, akşamın karanlığında daha büyük ve daha açık görünen aydan çekti. Annesine sordu:
– Çocuklar aydaki siyahın birinin resmi olduğunu söylüyor.
Anne hafifçe cevap verdi:
– Hayır oğlum, değil.
– Nedir o zaman?
– Oğlum, ay da kardeşi tarafından yaralandı.
– Ayın kardeşi mi var?
Güneş, ayın kardeşidir. Onlar birlikte aynı evde yaşıyorlarmış, yemek yiyorlarmış, birlikte oynuyorlarmış ve birlikte aynı yatakta uyuyorlarmış. Ancak bir gün şeytan, ikisini de kandırmış. Bu iki kardeş kavga etmiş. Güneş, kardeşinin yüzünü çılgınca yırtmış. Allah da onları kahretmiş. Yerlerinden sürülmüşler, avare olmuşlar. Günümüze kadar da birbirlerini arar bulamazlarmış. Aman, bu hikâyeyi dinlediğinde çok üzüldü; şeytandan nefret etti. Annesine sordu:
– Bu iki kardeş, birbirini ne zamana kadar arayacaklar?
– Kıyamet gününe kadar!
Aman, üzüntüyle sordu:
– Kıyamet gününe kadar birbirini bulamayacaklar mı?
– Oğlum, bu iki kardeşin şeytan tarafından aldatıldığını, birbirleriyle kavga ettiğini, Allah’ın da onları birbirini sevmediğini görünce onlara kızdığını anlattım. Bu zavallılar artık kıyamete kadar birbirlerini bulamayacak, göremeyecekler. Aman, aydaki lekeye baktı, başını indirdi. Ay ve Güneş’e acımıştı. Onlar hakkında düşünürken erkek kardeşini hatırladı. Hâlâ Aman’ın saçlarını okşayan anne, konuşmasına sevecen bir şekilde devam etti.
– Nasir, senin küçük erkek kardeşin. Kimse kardeşiyle kavga etmez. Hem de ekmek için asla! İnsan, kaybettiği her şeyi geri kazanabilir, ama insanı kazanamaz. Kardeşini geri kazanamaz.
Aman, annesinin son sözlerini tekrarladı.
– Bir erkek kardeşi kazanamazsın.
Bunun ne anlama geldiğini, anladığını düşündü. Nasir, Güneş ve Ay hakkında düşündükçe kulakları ağırlaştı, gözleri kapandı. Yarı uyanıkken Nasir rüyasına geldi. Gülümseyerek Nasir’in yanına gitti; ancak Nasir gözden kayboldu. Aman, Nasir’i özledi. Sabırsız bir şekilde onu ararken, yakınında Güneş ve Ay birbiriyle kavga etti. Güneş, Ay’a elini kaldırdı, Aman, elinde olmadan bağırdı:
– Hayır, sonra kardeşini bulamazsın!
Uyandı. Aman’ın yaşlı gözleri Ay’a çarptı; istemsizce ağlamaya başladı. Annesi merak etti. Aman’a sıkıca sarıldı, yanaklarını öptü. Aman değişmişti. Annesi bir şey söyleyemeden ağlamaklı bir sesle; ama mertçe: “Yarın sabah kardeşime gideceğim.” dedi.
Ertesi sabah annesi Aman’ı uyandırdı. Elini yüzünü yeni yıkamıştı ki Nasir dayısıyla birlikte eve geldi. Aman, onları görünce mutluluktan heyecanlandı. Kalkarak Nasir’e sarıldı. Nasir annesine hayran hayran baktı. Aman onu öpüyordu. Nasir sevinçten, kendini kaybetmişti; ama kısa süre sonra kardeşinin ellerini öpmesi gerektiğini hatırladı. Annesinin mutluluktan güldüğünü gördü.
*Ahmet Yesevi Üniversitesi İİBF Kamu Yönetimi ve Ekonomi Bölümü Öğrencisi
[1]Gulam Haydar Yeganeh, 1954 yılında Gor şehrinde dünyaya geldi. 1978 yılında Herat’ta İngiliz ve Dari Dilleri Fakültesi’nden mezun oldu. 1994 yılında Sofya Üniversitesi’nde Bulgar Dili ve Edebiyatı öğrenimini tamamladı o zamandan beri bu üniversitede Fars edebiyatı dersleri veriyor ve tercümanlık yapıyor. Afgan Yazarlar Derneği’nde yayın yöneticisi olarak faaliyet yürütmektedir. En çok şiir, çocuk hikâyeleri, kültür araştırmalarıyla ilgilenmektedir.