Yeni bir Nevruz’un daha idraki içindeyiz. Nevruz, Türklerin büyük tarihe, geçmişe ve uygarlığa sahip olduğunun en açık göstergelerinden birisidir. Yüzyıllar öncesinden süzülerek günümüze kadar ulaşan Nevruz geleneği, bilgi çağı olarak adlandırılan XXI. yüzyılda da önemini koruyacağına şüphe yoktur. Çünkü iletişim imkânlarının artmasıyla sınırların ortadan kalktığı günümüzde milletler, ancak sağlam kültürel özellikleriyle varlığını devam ettirebilecektir.
İşte bu açıdan ele alındığında Türk kültürünün temel taşlarından birisi sayılan Nevruz, Türk milletinin birlik ve beraberliğinin kuvvetlenmesine, kardeşlik ve dostluk ilişkilerinin pekişmesine hizmet etmektedir.
Nevruz nedir, sorusuna cevap aramaya çalışırsak, Nevruz’un Türk milletinin hayatında üç açıdan önem taşıdığını görürüz:
- Yeni yıl kutlaması
- Bahar Bayramı
- Önemli tarihi olayların yıldönümü
- Kısacası Nevruz, doğu milletleri, bilhassa Türk halklarının ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır.
Nevruz yılbaşı kutlamasıdır. Çünkü eski Türk takvimi olan 12 hayvanlı Türk takviminde yeni yıl 21 Mart’ta başlar. Zaten, Nevruz geleneğinin ortaya çıkışı da Türklerin eski takvimi ile alakalı olması büyük ihtimal dahilindedir.
Günümüzde ne yazık ki, tüm dünya 12 hayvanlı Türk takvimini Çin takvimi olarak biliyor. Biz onu unuttuk. İşte bu da gösteriyor ki, eğer biz kültürel değerlerimize sahip çıkmazsak, ona başka milletlerin sahip çıkması şaşırtıcı değildir.
Elimizdeki tarihi kayıtlar Türklerin tarihte bilinen en eski cetlerinden olan Hunlarda Nevruz’un kutlandığını göstermektedir. M.Ö. II. Asırda yaşamış olan ünlü Çin Tarihçisi Simaçen “Tarihi Hatıralar” isimli eserinde, Hun liderlerinin yılbaşında, yani Nevruz’da kutlama yaptıklarını anlatmaktadır. Türk devlet büyükleri arasında bu gelenek son zamanlara kadar yaşamıştır.
Mesela, Selçuklu hükümdarları Nevruz’a özel bir ehemmiyet vermişlerdir. Sultan Melikşah döneminde yapılan yeni takvimde Nevruz, yılbaşı olarak kabul edilmiştir. Bu devrin ünlü devlet adamı Nizamülmülk “Siyasetname” adlı eserinde beyana göre, Selçuklu hükümdarları Nevruz günü, sarayın kapılarını halka açarlardı ve onların dilek ve şikayetlerini dinleyerek, isteklerini yerine getirmeye çalışırlardı.
Buna benzer gelenekleri Osmanlı devletinde de görmekteyiz. Nevruz’da astronomi alimleri, yeni yılın takvimini hazırlayarak padişaha takdim ederlerdi. Padişah da bunun karşılığında onlara hediyeler verirdi. Osmanlı sarayının baş hekimbaşısı da, türlü şifalı ot ve bitkilerden hazırladığı “Nevruz macunu” olarak adlandırdıkları yiyeceği, yeni yılda sağlık ve mutluluklar dileyerek, padişaha sunarlardı.
İşte bu hususlar Nevruz’un yılbaşı kutlamaları olduğunu açıkça göstermektedir. Böyle kutlamaları biz modern devirde miladi takvime göre, 1 Ocak günü ifa ederek, birbirimize yeni yılda sağlık, başarı ve mutluluklar diliyoruz.
21 Mart’ta mevsimin kıştan bahara dönmesi dolayısıyla Nevruz, yani “yeni gün” kelimesinin yeni yılın ilk günü, yeni günü manasının dışında ikinci manasıyla karşılaşıyoruz. O da Nevruz’un, yeryüzünde tabiatın uzun kıştan çıkarak, canlanıp hareketlenmeye başladığı ilk gün olmasıdır.
Nevruz’un önemli tarihsel olayların yıldönümü olduğunu yukarıda belirttik. Nevruz inançlarına göre tarihte birçok önemli ve kutlu hadise bu günde meydana gelmiştir. Bunların içinde en önemli ve yaygın rivayetlerden birisi Ergenekon hadisesidir. Buna göre, Gök-Türk Hakanlığının Kağanı İl Han savaşta yenilir ve düşman onu çoluk-çocuğuyla beraber öldürür. Hakanlık ailesinden sadece küçük oğlu Kayan ile Kağan’ın yeğeni Tukuz sağ kalır. Bunlar ailelerini yanlarına alarak, düşmandan saklanmak üzere dağlarla çevrili bir ovaya yerleşirler. Burayı Ergenekon diye isimlendirirler. Zamanla burada iki ailenin nesilleri çoğalarak, Ergenekon’a sığmazlar. Ancak Ergenekon’u çevreleyen dağlardan dışarı çıkacak bir yol da bulunamaz. Sonunda bir demirci ustasının tavsiyesi üzerine, dağın demir madeninden oluşan bir kısmı yakılan büyük bir ateşle eritilerek dışarıya çıkılır. İşte Türklerin yeniden dirilişi sayılabilecek hadise, nevruzda hatırlanarak yad edilmiştir. Bugün Nevruz kutlamalarında devlet adamlarımızın çekiç ile örs dövmesi bu hadisesinin anısınadır. Kazak Türklerinde Nevruz için söylenen “ulusun ulu günü” sözünün bu olayın hatırası olarak hâlâ yaşamakta olması ihtimal dâhilindedir.
Ergenekon’dan çıkış, gerçekten 21 Mart günü mü meydana geldi bilinmez. Ancak, Türkler önemli hadiseleri bu günde kutlamayı gelenek haline getirmiştir. Bu gelenek, İslami dönemde de devam ettirilmiştir. Bazı önemli dini olayların Nevruz günü meydana geldiğine inanılmıştır. Bunlara örnek vermek gerekirse, Âdem Peygamber bu günde yaratılmıştır. Süleyman Peygamber kaybettiği tılsımlı yüzüğünü bu günde bulmuştur. Yunus Peygamber bu günde balığın karnında dışarı çıkmış, yine bu günde Nuh’un gemisi karaya oturmuştur.
Çünkü Türk inancına göre, Nevruz günü iyilik ve hayırlar vuku bulur. Bu gün kutlu bir gündür. Bu günün kutluluğunu, Hızır ile ilgili inançlar daha da pekiştirmektedir. Kazak Türklerindeki yaygın inanca göre, 22 Mart gecesi saat 3’te Hızır evleri dolaşır. Böylece yeryüzünde rızık çoğalır. Evleri Hızır dolaşacağından kadınlar o gece evi temiz ve düzenli tutarlar. Bu yüzden bu geceye Hızır gecesi de denir. Buna benzer gelenek Anadolu’da da vardır. Anadolu kadınları Nevruz’da temizlik yaparlar. “Nevruz içeri, pire dışarı” deyimi bu temizlik geleneğinden kalmıştır.
Demek ki, Nevruz sıradan bir gün değildir. Nevruz mübarek ve kutlu bir gündür. Bu günün faziletini Türkistanlı meşhur şair Ali Şir Nevai şu sözlerle veciz bir şekilde ifade etmişlerdir: “Her gecen Kadir olsun, her günün de Nevruz”. Malum olduğu üzere, Ramazan ayının sonuna doğru aranması söylenen Kadir Gecesi, dini inançlarımızda bin aydan daha hayırlı olarak telakki edilmektedir. Nevruz, dini bir gün olmadığından, elbette Kadir Gecesiyle kıyaslanamaz. Ancak şairin burada Nevruz Günü’nün millî örf ve gelenekler açısından önemini vurgulamak istediği muhakkaktır.
Şimdi böylesine kutlu bir günü nasıl değerlendirmek gerektiği hususuna temas edecek olursak, tarihini M.Ö. devirlerden takip edebildiğimiz Hunlardan itibaren, Türklerde bugün ile ilgili kutlamalar gelenekselleşmiştir. Nevruz Bayramı’nı Türkler o devirlerden asrımızın ilk çeyreğine kadar fasılasız kutlayarak gelmiştir. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de kutlandığı bilinen Nevruz, Cumhuriyet’in ilk yıllarında resmi bayram olarak büyük törenlerle kutlanmıştır. 1925 senesinde Ankara’da Nevruz münasebetiyle Mustafa Kemal Paşa’nın huzurunda yapılan resmî geçitte askeri kıtalar sancaklarla yürümüştür. Ancak 1926 yılında miladi takvimin kabulüyle Nevruz, yılbaşı olmaktan çıkmış; fakat mart ayı son senelere kadar Türkiye Cumhuriyeti devletinde mali yılbaşı olarak varlığını korumuştur.
Nevruz’un tarihi ve Türk halkları arasındaki kutlama gelenekleri dikkate alındığında, aşağıdaki gibi bazı hususların gelenekselleştirilmesi, Nevruz’un modern hayatta daha anlamlı olmasını sağlayabilir:
Nevruz kutlamalarının esasını eski Türk takvimine göre yılbaşı teşkil etmesine rağmen, biz günümüzde o takvimi kullanmıyoruz. Bu yüzden yılbaşı kutlamaları 1 Ocak günü yapılmaktadır. Bu sebeple Nevruz’un bahar bayramı özelliğini ön plana çıkarmakta fayda vardır. Böylece bilhassa gençler, bir sene içinde iki yılbaşı kutlamasının niçin yapılmakta olduğu mantıksızlığından kurtulmuş olacaktır. Elbette Nevruz’u bahar bayramı olarak kutlamakla birlikte, onun eski Türklerde yılbaşı olduğu da gençlere hatırlatılacaktır. Mesele yalnızca bahar bayramının özellikle vurgulanmasındadır. Hatta bunu yaparken, onu yalnızca Türk halklarının değil, bütün dünya halklarının bahar bayramı olduğunun idrakine varılmalıdır. Çünkü tabiat hepimize ortaktır. Bütün insanlık için aynı öneme haizdir. Bu yüzden bahar bayramını bütün insanlık olarak kutlamak gerekir. Nevruz çerçevesinde dünya olarak tabiat ve çevre sorunları tartışılabilir.
- Nevruz’un yılbaşı kutlamalarını da ihtiva ettiğini belirtmiştik. Nevruz’un bu özelliği ile miladi yılbaşı kutlamaları arasında bazı benzerlikler bulunmaktadır. Mesela miladi yılbaşı kutlamalarının sembolü, Noel Baba dediğimiz, kırmızı cübbesi, sırtında çuvalı, külahlı, beyaz sakallı ve bıyıklı sevimli ihtiyardır. Bu sembolün ilham kaynağının Hıristiyan din inancına göre herkese iyilik yapan ve hediye dağıtan Aziz Nicholas olduğunu biliyoruz. Öyle olmasına rağmen Noel Baba sadece ABD, Almanya, Fransa ve Rusya gibi Hıristiyan medeniyetindeki ülkelerde değil, Azerbaycan, Kazakistan, Türkiye, Çin, Japonya gibi başka medeniyetlerdeki ülkelerde de yaygın olarak yaşatılmaktadır.
- Noel Baba sembolü yılbaşında büyük caddelerde, alışveriş merkezlerinde ve iletişim araçlarının reklâmlarında halkın ve müşterilerin yılbaşını kutlayarak, bilhassa çocukların ilgi odağı olmaktadır. Tam manasıyla buna benzer kutlu bir sembol Nevruz’da da vardır. Bu sembol Hızır’dır. Kazakistan’da bazı yerlerde Nevruz Bayramı’nda “Hızır Baba” olarak bazı kimseler sakal takmış ve özel bir elbise giymiş bir vaziyette çocukları eğlendirmiş, şerbet dağıtmış ve gençlere hayır dua vermişlerdir. Özbekistan’da “Nevruz Baba” veya “Dihkan Ata”yı sembolize eden kişiler, baharın temsilcisi olarak yeşil cüppe giyerler. Noel Baba, Hıristiyanların kutsal sembolü ise, Hızır Baba da Müslümanların mübarek bir peygamberi veya evliyasının sembolüdür. İşte bu sembolün sevimli bir şeklini oluşturarak, basın ve iletişim araçları vasıtasıyla baharın temsilcisi olarak bütün Türk ve dünya halklarına benimsetme yoluna gidilebilir. Bunun bilhassa çocuklara Nevruz’u sevdirme hususunda fayda sağlayacağı aşikârdır.
- Türk dünyasının, adı bütün dünyaca bilinen meşhur yazarı Cengiz Aytmatov, Türk dünyasının Nobel ödülünü düzenlemenin gerekliliği konusunda bir fikri dile getirmiştir. İşte bu fikir gerçekleştirilecek olursa, ödüllerin dağıtılacağı en uygun gün Nevruz’dur. Ödüller Türkiye’de her sene gerçekleştirilen dünya Türkleri Nevruz kutlamalarında veya bu kutlamaları her sene bir Türk ülkesinde düzenleyerek, orada verilebilir. Ödüle de “Nevruz Ödülleri” adı konabilir. Ödüller, sadece Türk dünyasında müzik, ilim, edebiyat, sinema, sanat, tıp vb gibi çeşitli alanların başarılı isimlerini teşvik etmekle kalmayacak, aynı zamanda ödül sahiplerini belirleme aşamasında yapılacak elemeler esnasında, Türk dünyasında ne gibi eserler ve ilmi buluşlar yapıldığı konusunda bilgilenmiş de olacağız. Böylece kardeş ülkeler arasında ilmi ve kültürel sahadaki münasebetler ile işbirliği güçlenecektir.
- İşte böylece geçmiş tarihi ile geleceğine ilişkin görüşlerimizi ifade ettiğimiz Nevruz geleneğine sahip çıkmalıyız. Çünkü Nevruz gibi kültürel özelliklerimiz bizim bilgi çağında varlığımızı devam ettirmemize yardımcı olacaktır. Nevruz’un kutlu olsun!
*Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi