Dünyada varlığını sürdüren Adem’in nesli olan biz insanlara, eşsiz olarak verilmiş nimetlerden biri de sevgidir.
Nitekim saf ve duru olan sevgi, insanoğlunun mutluluk kaynağıdır. Bu sevgiye erişmiş olan insan, hangi şartlar altında olursa olsun, gönül huzuruna sahiptir. Yaşadığı ortamın bir ferdi olan insan, ne kadar şartları ağır olursa olsun sevgi sayesinde duyduğu güven sebebiyle gönül huzurunu kaybetmez.
Sevgi öyle bir külfettir ki teslimiyeti, güveni ne kadar ağır olsa da bütün şartlarda yaratılana karşı, gönül huzurunu elinde bulundurur. Her şeyi değerlendirirken sevgiyi ölçü almalı, insanı değerlendirmenin başında ilk adımlardan biri sevgi olmalıdır. Sevgiyle bağdaşmayan hiçbir şeyin değeri olmadığını yaşadıkça anlar ve öğrenir. İşte bu yüzdendir ki olgunlaştıkça sevgiye ne kadar ihtiyaç duyduğunu, sevgisiz geçirdiği günlerin pişmanlığını bile yaşar aslında.
Tabi ki sevmek çok farklı bir duygudur. Bu yüzden sevenin en korktuğu şey, sevdiğini kırmasıdır. Seven sevdiğini kırmamak için elinden gelen bütün çabayı sarf edecektir. Sevgi, biz insanoğlunun hayatında anlayışı, duyarlılığı tetikleyen, ön plana çıkaran bir durumdur. Dolayısıyla, bu duyarlılığa sahip olan insan ailesi, çevresi ve içerisinde barındığı toplum ve bütün insanlık için lütuf haline gelir.
Sevgi sabrı da öğretir. Severken katlanmanın çizgisini de öğrenmiş oluruz. Sevmeyi düstur edinen bir insanın iyiliği, ihsanı hayatının ayrılmaz bir parçası haline getirmesi, büyük bir erdemliliktir. Seven insan, paylaşmayı bilir, bu bilinci de sevgi sayesinde tadar. Bu sayede başkalarını gözeten samimiyet ehli, ahde vefalı güzel bütün nitelikleri özünde barındıran insan, kötülüklere kapılarını kapatmış demektir.
Her açıdan ele aldığımızda sevgi, güveni tesis eder, sevenin elinden dilinden zarar gelmeyeceğini, samimiyet ehli olduğunu, sözünü tutan biri olup yalana tamah etmediğini, ahdinde vefalı, cömertliğin temelinde sevgi ile yol aldığını, paylaşma bilincini bu sayede kazandığını insanın eşyaya kul olmadığını, sevgi ile insana hizmet sunduğunu, hayatın faniliğini, haya sahibi olmanın gereğini, nezaket ve zarafetin, arkadaşlık, dostluk, komşuluk, kardeşlik hukukunun bilinciyle hayatını devam ettirir.
Kısacası, her haliyle varlığın kıymetini, var olanın dengesinin ülfet ve muhabbetin yolunun sevgiden geçtiğini tecrübe ettikçe anlar insan. Derviş Yunus’un da dediği gibi: “Yaratılanı sev, Yaratan’dan ötürü’’