loader image

Rum Diyarından Türkiye’ye

Anadolu Toprakları Nasıl Vatan Oldu?

Yaşadığımız coğrafyanın, Türkiye ismini alana kadar geçirdiği evrelere bir göz atmakta fayda var. Tarihin başladığı Mezopotamya ile iç içe olan coğrafyamız, birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Sümerlerden başlayarak, Hititler, Frigyalılar, Urartular ve Roma İmparatorluğu, yani bizim coğrafyamızı ilgilendiren kısmı ile, nam-ı diğer Bizans -aslında Bizanslılar kendilerine hiç Bizanslı dememişlerdir- Doğu Roma İmparatorluğu diye geçer esas kayıtlarda. Sanat Tarihi Uzmanı Prof. Dr. Semavi Eyice, Hürriyet gazetesine verdiği röportajda, “Bizans İmparatorluğu adı, sonradan yaratılma bir ad olup, 19. yüzyıl tarihçilerinin uydurduğu bir addır.” der. Bizans adı, Alman Tarihçi Hirenonymus Wolf’un 1600’lü yıllarda Corpus Histeriae Byzantiae adlı eserinin yayınlanmasının ardındandır.

Benim Bizans Tarihi hocam ise “İmparatorluğun içinden geçen Bizantion adlı nehirden almıştır ismini.” demişti. Kulakları çınlasın hocamın! Bir de aklımda kalan Bizans politikası “divide et impera” Latince sözcük hiç aklımdan çıkmaz. Türkçesi “böl (parçala) ve yönet”tir. Bizans’ı yani Doğu Roma’yı bu denli irdelememin sebebi; kültürel, askeri, siyasi ekonomik olarak coğrafyamızda büyük miraslar bırakan, köklü bir medeniyet olduğu içindir.  Öyle ki Kuran-ı Kerim’de “Rum” adında bir sure dahi yer almaktadır. Siyasi tarihe girmeyip asıl konumuza dönelim:

Yurdumuza verilen adlara geri dönersek; literatürde geçen coğrafyamız için tanımlanan sözcük, Ön Asya (Asia – Minör). Topraklarının %97’sini içine alan Asya kıtasından batıya doğru uzanmış büyük bir yarımada…

Arap yarımadası ve İran ise, mevcut coğrafyaya Diyar-ı Rum derler; yani Romalıların yaşadığı yer manasında. Günümüzde birçok yerleşim isimi, Bizans izlerini taşır: Erzurum, Çorum, Kayseri (Kaysarea)… Karadeniz yöresinde ise Pontus Rum etkileri devam etmektedir. Köy isimleri, konuşmadaki Rumca etkisi gibi…

Hititler dönemine ise bu coğrafyaya Hatti ülkesi denmektedir. Anadolu isminin nereden geldiği konusunda çeşitli rivayetler vardır: Türklerin Anadolu’ya girdiği vakit Selçuklu askerlerine Kırmızı Ebe adında köylünün, ayran ikram etmesiyle ve neredeyse bütün askerlerin bundan kana kana içtiği olarak anlatılan efsane ve sonundaki diyalog: “Ana  doldur, doldur Ana, Ana dolu” gibi… Daha bilimsel bir açıklama ise Yunanca Anatole ismi, “Doğu” anlamındadır ve buradan türetildiği öne sürülür.

Gelelim coğrafyanın Türk ve İslamlaşmasına. Malumunuz, ilkokul yıllarından beri anlatılan Orta Asya’yı terk etme nedenlerimiz olan, verimli arazilerin azlığı, göçmekten yorulan kavimlerin yerleşik bir hayat özlemi… (Göç, göç; nereye kadar değil mi?) En son günümüze kadar gelen yaylak-kışlak; yani yayla-ova geleneğine kadar indirgedik. En azından benim doğduğum köyde bile halen devam ediyor. Salgın hastalıklar, kavimler arası sürtüşme gibi… Ezcümle, halkına yeni yerleşim arayan Alparslan; cengaverleri Tuğrul ve Çağrı Beylerine artçı seferlerle, Anadolu’ya gidin, bir bakın; ekmeği yenir, suyu içilir mi, diye emir vermiş. Alperenler coğrafyanın elverişliliğine kanaat getirmişler.

Nihayetinde Malazgirt Savaşı ile yıllardır dilimize pelesenk olan tabir gerçekleşmiş oldu: “Anadolu’nun kapıları, sonunda kadar Türklere açıldı.”

Savaş öyle kolay kazanılmadı tabi. Alparslan galibiyetten emin olmamakla beraber, kayıtlarda geçen 3 katı fazla orduya sahip olan Romen Diyojen’in kuvvetleri karşısında umutsuzluğa kapılmış olacak ki, (izlediğim bir belgeselde böyle diyordu) atının kuyruğunu topuz yapmış, beyaz giyinmiştir. Bu eylemler, beyaz giymek kefen giymektir. Atının kuyruğunu topuz yapmak ise Alparslan cengaverlerine, artık hep birlikteyiz, ölsek de kalsak da beraberiz mesajı vermiştir.

Ve ne güzel bir vatan bırakmıştır bize o yiğit adamlar. En güçsüz döneminizde bile düşmana pabuç bırakmayan, kanıyla canıyla bu toprakları sulayan nice kahramanlara selam olsun, Malazgirt Zaferi’mizin 949. yılı kutlu olsun!

 

Millî Mücadele’nin Son Darbesi: 30 Ağustos’ta Büyük Taarruz

30 Ağustos 1922’de, Dumlupınar‘da Mustafa Kemal‘in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz‘u anmak için her yıl ülkemizde ve KKTC’de Zafer Bayramı olarak kutlamalar yapılır.

Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi adıyla da bilinen Büyük Taarruz‘un başarıyla sonuçlanmasından sonra Yunan orduları İzmir‘e kadar takip edilmiş; 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtarılmıştır.

İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder. İlk kez 1924 yılında Afyon’da Başkumandan Zaferi adıyla kutlanan 30 Ağustos günü, Türkiye’de 1926’dan itibaren Zafer Bayramı olarak kutlanmaktadır.

Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşı sırasında, Türk ordusunun işgalci güçlere son ve kesin darbeyi vurmasını sağlamak ve Anadolu’dan atmak için düşünülüp planlanan gizli bir harekât idi. TBMM’nin 20 Temmuz 1922’deki oturumunda, kendisine dördüncü kez olmak üzere Başkomutanlık yetkisi verilen Mustafa Kemal Paşa, taarruz kararını haziran ayında almış ve hazırlıkları gizli olarak yürütmüştü. Büyük Taarruz, Ağustos’un 26’sını 27’sine bağlayan gece Afyon’da başlamış, Aslıhan civarında kuşatılan düşman birliklerinin Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat idare ettiği Dumlupınar Meydan Muharebesi‘nde imha edilmesi ile Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanmıştı.

Vatanı korumak; hürriyeti, namusu, ahlakı, dini, kişiliği… korumaktır. Kurtuluş Savaşı’mızın önderi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bütün kahramanları saygıyla anıyor, 30 Ağustos Zafer Bayramımızı tebrik ediyorum.