Çeviren: Cemil Sütbaş
Halk eğitiminde yaşamın her yanı düşünülmüş. Her halkta olduğu gibi bu işte model büyük yer tutmuş. “Mıñ aytkannan ese, bir kere körset! (Bin kez söylemektense, bir kez göster.)” sözüne benzer şekilde halk, genç nesli model ile eğitmeye çalışmış: baba, oğlunu; ana, kızını.
Er insan, er çocuğa yaşamında nasıl uygun davranış göstermesi gerektiğini, er işini nasıl öğrenmesi gerektiğini göstermiş. Bu işte anlatım, övme, öğretme, model gösterme, kızma, bazen dayak atma metotları da kullanılmış.
Çalıştığında, ailede ve bir toplumda bulunduğunda, anlatma ve yaptığı şeyin doğru olduğuna inandırma metotları, çocuğun karakterinin oluşmasında büyük bir yer tutuyor. Bebekliğinden itibaren çocuğa, ev işlerinin her birini gösterip anlatmışlar. Anası kızına; sığır sağmayı, sütünden süt ürünleri yapmayı, ev süpürmeyi, etrafı toplamayı, kap-kacağı yıkayıp temizlemeyi, bitki işlerini yapmayı, yünü tırmalayıp eğirmeyi, kumaş dokumayı, deri yoğurmayı, keçe basmayı, giyim biçip dikmeyi, konuğu konuk edip yolcu etmeyi ve toplum içinde uygun davranışları öğretmiş. Er kişi de oğluna; mallara (hayvanlara) bakmayı, ata binmeyi ve atı arabaya koşmayı, koyunu, deveyi, kara malı ve yılkıyı[1] ayrı ayrı otlatıp gütmeyi, aile ve toplum içinde nasıl davranması gerektiğini, halk deyimlerini, atasözlerini, yırlarını, halk danslarını ve oyunlarını öğretmiş. Söylemek lazım; her müreffeh aile çocuklara, küçükten itibaren halk dilinin zenginliğini, yırların ve oyunların çeşitlerini anlatıp öğretmeye çalışmış. Bu düşünceye uygun bir örnek vermezsem olmayacak.
1920’li yılların sonunda ünlü Mırza[2], Sovet Vlasti’nin[3] koruduğu, ünlü asker Ahlau Ahlov hakkında birçokları, olmayan şeyi yazıp ona zulmetmişler. Buna dayanamayan, Ahlau Ahlov öz özerk oblastından[4] (o zamanki Çerkez Özerk Oblastı) göçüp gitmiş. Onlara ters bakmaya başlandığında, O’nun anası, erkek ve kız kardeşiyle birlikte başka taraflara kaçıp gitmişler. Zor yıllar geçmiş. Ben, Ahlau’nun kardeşi Murzabek’i 1985 yılında Azerbaycan’da, Kutkaşen şehrinde buldum. O’nu görmeye yazar Valeriy Kazakov ile birlikte gittik. O’nun, 50 yılın içinde ana dilini unutmadığına şaşırdık. Ayrıca O Bize; “Şora-Bâtir” ve “Kızılgül men Karaydar” adlı destanlardan ve Nogay atasözlerinden de bahsetti. Bu şekilde Mırza, ailesinde çocuğa, küçüklükten itibaren öz dilini, kültürünü sevdirerek terbiyelemiş.
Elbette, her ailenin çeşitli ustalıkları varmış ve çocuklara bu ustalıkları göstererek öğretmişler: Ağaç aletçisi, aletçiliğe; hayvancılıkla uğraşan, hayvancılığa; çiftçi, tarıma vb. Bu işleri öğretmenin metotları varmış. Öğreten, anlattıktan sonra bir de göstermeye çalışmış. Çocuğa gösterip öğretirken: “Bir karagan bes karar, bes karagan on karar. (Bir bakan, beş bakar; beş bakan, on bakar.)” demişler. Bu sözler, anladığın gibi göster, öğret, anlamında söylenmiş. Genç erkekler ve genç kızlar, bilgelerin tavsiyelerine dikkat ederek, kendilerinin yaşamlarına uygun olduğu ölçüde, işi öğrenmeye ihtiyaç duymuşlar.
Akıl öğretmek, Nogayların geçmişten kalan değerli âdetlerinden biridir: bilge, küçüğe; uzman, aklını halen de başına almayana; babası, çocuğuna; imam, talebeye. Bu, iyi âdetlerden biri. Ama kendisinin akılsızlığını anlamadan, başkalarına akıl öğretmeye çalışanlara “Sol akıl üyretkeniñdi koytaga (şu akıl öğretmeyi bırak, artık)” demişler. Bu sözler, sonunda bezdiren ve anlamsız akıl öğretenlere yöneltilmiş. Nogaylar arasında “Begimakay” adı, geçmişte saygıyla söylenmiş. Bugün de bazen çok akıl öğretenlere bu adı koyuyorlar.
Halk eğitiminde atasözlerinin, deyimlerin kullanıldığına şaşmamak gerek. Bu atasözleri yaşamdan doğmuş. Halk, “Mâneli söz maldan artık. (Anlamlı söz, maldan çok.)” diye bilmeden söylememiş. Birçok Nogay büyüklerim (yaşlı adamlar ve yaşlı kadınlar), bu anlamlı sözleri bana hem konuşup hem yazıp verdiler. Arapça okuyan, Nogay kültürüne etkin katkılar sağlamış, halkı için endişelenen, Kara-Töbe köyünden Zeid Kaybaliyev; çok sayıda öykü bilen Terekli-Mekteb’ten Yumanbet Koybakov; hem imamlık görevini yürüten hem de halkına yardım etmeye çalışan Erkin-Halk’tan Kaziy Anapiyev; ilk traktörcülerden olan ve geçmiş yılları iyi bilen, Adil-Halk’tan Harun Dyurmenov; dile usta, araştırmacı Klıç-Gerey Turkmenov, İkon-Halk’tan ve diğerleri. Hepsinden Allah razı olsun, canları cennette dinlensin. İkon-Halk köyünden Asan Turkmenov bana birtakım deyimler ve atasözleri yazıp verdi. İşte onların birkaçı:
Kesilgen ötpek birikpes. (Kesilen ekmek birikmez.), Bas bolmagan yerde sıyrak ta bolmas. (Başın olmadığı yerde sıyrak[5] da olmaz.), Ekpeseñ, yerge bitpes. (Ekmezsen yere bitmez.), Oylanmay söylegen avırmay öler. (Düşünmeden konuşan hastalanmadan ölür.), Yamagatıñ sokır bolsa, bir közindi yum. (Toplum körse, bir gözünü yum.), Ârüv söz yılannı ininnen şıgarar. (Güzel söz yılanı ininden çıkarır.) vb.
Bu atasözlerinin herhangisi yaşamın çeşitli yönlerine yöneltilmişler ve her atasözünde öz düşüncesi, öz öğretisi var, denilebilir. Onlardan bazıları; yoldaşı ayırabilmek, konuşunca düşünüp konuşmak, iyi karakteri aramak, çalışkanlık, iyiliği istemek, hüner öğrenmek…
[1] Yılkı: At, eşek gibi tek tırnaklı hayvan sürüsü.
[2] Mırza: Prens, soylu (Nogayca-Rusça Sözlük). Bazı Türk topluluklarında ve İran’da kullanılan bir soyluluk sanı (Türk Dil Kurumu Sözlüğü).
[3] Sovet Vlasti: SSCB’de Güç Konseyi.
[4] Oblast: Eyalet ve bölge anlamına gelmektedir. SSCB döneminde idari olarak önemli bir yere sahip olan bu yerleşim birimleri, özerk cumhuriyet kavramından sonra geliyordu.
[5] Sıyrak: Bacağın diz ile ayak arasındaki bölümü.