-Kısa Bir Sinezofik İnceleme:
DARK
“Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın,
Parçalanmaz akışında.’’
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
Zaman doğrusal mıdır, yoksa döngüsel midir?
Daha önceden Arrival’da benzerini gördüğümüz şekilde zaman doğrusal mıdır yoksa döngüsel midir? Veya şimdi tahayyül ettiğimiz zaman, doğrusalsa bile döngüsel başka bir zamanın mümkün olup olmadığı -zamanın boyutları- üzerine yapılan bir tartışma üzerinden kurguladığı muhteşem bir senaryoyla karşımıza çıkıyor Dark. Zaman tartışmalarını yalnızca teorik-uzay/zaman ikilemi üzerinden değil, zamanın insanların hayatına dokunduğu ölçüde de izleyicilerine aktarmayı başarıyor.
İnsan hayatında üç kez Cennetten düşer!
Her insan hayatında en az üç kez Cennetten düşüyor. Doğuyor, zaten doğarak bir kez düşüyor. Büyüyor, saflığını kaybediyor ikinci kez düşüyor, sonra saflığını kaybetmesi kendisinde aktüele dönüşünce (teoride saflık kaybı pratiğe geçince) masumiyetini kaybediyor. Üçüncü kez düşüyor.
Yukarıda özünü aktardığım fikrin varoluşsal portresini Dark dizisi Jonas karakteri -sadece Jonas için geçerli olmasa bile- üzerinden net bir şekilde ortaya koyuyor. Jonas, filmde gençliği orta yaşlılığı ve yaşlılığı şeklinde ele alınmış; ayrıca zamanın hakikatiyle tanışması onu bir kez gençliğinde öldürüyor, farklı bir olanaklı dünyada orta yaşında farklı bir dünyadaysa yaşlılığında öldürüyor. Her bir olanaklı dünyanın içerisinde de ayrı olanaklar mevcut ve her birinde kaçınılmaz bir döngü olarak Jonas, madden ya da manen kendisinin ya da sevdiğinin kıyımına sebep oluyor ya da sevdiği buna sebep oluyor. Buradan Âdem ve Havva’nın hakikati de anlaşılıyor; dizi buna açıkça gönderme yapıyor. Zira Âdem ve Havva, ilk günahı işleyerek sonsuz döngünün başlangıç noktasını oluşturmuş ve -mecazen- aslında hiç olmaması gereken bir olanağın gerçekleşmesine sebep olmuştur. Bu sonsuz döngü, hiçbir Âdemoğlu tarafından kırılamamıştır ve kırılamaz; döngüyü bitirmenin tek yolu Âdem ile Havva’nın aslında hiç var olmamış olması veya ilk günahı işlememiş olmalarıdır. Fakat bu doğrusal bir zamanda mümkün olmamaktadır. Eğer zaman doğrusal değil de döngüselse bu mümkün olabilir. Bu bağlamda döngüyü başlatan kırılma noktaları üzerinden döngüyü serimlemeye çalışıyor bize Dark dizisi.
Başlangıç aynı zamanda sondur! Son da aynı zamanda başlangıç!
Bildiğimiz ve anladığımız zaman şeklinde zaman, doğrusal bir şekilde ilerler ve asla bir an önceki an gibi olamaz; klasik tarihsel akış içerisinde zaman sürekli akar. Fakat eğer zaman akmıyor yalnızca biz bunu öyle zannediyorsak veya adına zaman dediğimiz ve fizikte kendisini t ile formüle ettiğimiz şey aslında anladığımız anlamıyla var değilse işler çok farklı olabilir. Kendisine başlangıç dediğimiz şey belki de asla olmamıştır, bu durumda başlangıç aynı zamanda son, son dediğimiz şey de aynı zamanda başlangıçtır. Bundan kaçış mümkün olmaz. Bunu şöyle hayal edebilmek mümkün; Kendimizi bir çemberin içinde düşünürsek ve bu çember de eğer zamansa ne kadar yol alırsak alalım nihayetinde başladığımız noktaya geri döneriz. Eğer bir çember içinde sonsuz sayıda çember varsa -ya da tam tersi- ve bu çemberlerin her biri farklı olanaklı dünyaları temsil ediyorsa o halde sonsuz olanaklı dünyaların her biri için mümkün olan sonsuz zamanlar ya da zaman dilimleri vardır. Eğer sonsuz zamanlar varsa da gerçek anlamda bir başlangıçtan, sondan ya da biricik yaşanan tek bir andan bahsetmek mümkün olmaz. Her sonsuz olanağın içinde o an tekrar ve tekrar gerçekleşiyor olabilir.
Olanaklı dünyaların ve mümkün evrenler semantiğinin sinematografik hali…
Felsefe tarihinde adı daha çok Leibniz üzerinden anılan ama modern anlamda daha geliştirilmiş versiyonlarını Kripke ve Lewis üzerinden okuyabileceğimiz mümkün dünyalar/evrenler semantiğinin sanatsal dışavurumunu izliyor gibiyiz Dark’ta. Mümkün evrenlerin mantıksal tümcelerle ifade edilmesi bırakılmış da sahnelerle ve sinematografik bir şekilde ifade edilmiş gibi. Herhangi olanaklı bir dünyadaki herhangi bir olanağı X şeklinde formüle etmek yerine X şeklinde göstermeyi başarmış Dark filmi. Bunu pek çok film ya da dizi yaptı, bu pek orijinal değil diyebilirsiniz belki; ama Dark’ta bu gayet sıkı sıkıya/iç içe ve etraflıca işlenmiş. Dikkatsiz bir izleyicinin tıpkı dikkatsiz bir mantık okuyucusunun mümkün evrenleri anlayamaması gibi Dark dizisini gerçek anlamda anlaması mümkün değil gibi. Dark dizisinin karışık hale gelmesinin -ve belki de olumsuz olarak söyleyebileceğim şeylerden birisi olarak- ve anlaşılmamasının bir diğer sebebi çok fazla sayıda olanağın işleniyor olması. İzleyici bu olanakları teker teker anlamaya/çözmeye sanki bulmaca bulur gibi bulmaya zorlanmış. Aslında olanaklı dünyaları ifade etmek için çok fazla sayıda olanağı işleyip dizideki anlamı bulanıklaştırmak bence pek gerekli bir şey değil. Öte yandan bunun izleyici üzerinde yaratacağı büyüsel atmosfer göz önüne alındığında burada kısmen çekicilik olduğu da inkâr edilebilir bir şey değil.
Son olarak yerli yapım olan Atiye dizisinde Dark’tan izlere rastlamak mümkün diyerek bu vesileyle Atiye’yi okuyucularıma tavsiye edeyim.