Kedi, kadını görünce korku ile balkona doğru ağaca sürünerek ilerledi. Esasında kadından değil, kadının dengesizliklerinden korkardı kedi. İyi bir kadın bile sayılabilir diye düşünecekken kadın hakkında; kendisine fırlattığı terlikler aklına geldi. Aslında kendisine yiyecek artıklarından ziyafette çektiren de kadındı. Bu ziyafetler uğruna balkona geldiğinde bazen canı yanıyor, bazen de karnı doyuyordu. Yani kadın onu doyurmak mı istiyordu? Yoksa onu görmek istemiyor muydu? Bilinmez. Ağaca, ayakkabılara sürünerek eve yaklaşma olayı kediye zaman kazandırıyor, kadının gözlemleme ve tedbir alma imkânı sunuyordu.
Bazen kadını, diğer insanlarla balkonda otururken görüyordu kedi. Kadın, gayet tasasız ve keyifli görünüyordu böyle zamanlarda. O zaman yediklerinden sevgi dolu bir şekilde sunuyordu kediye. Bazen ise kadın aynı balkonda tek başına hüzünlü otuyordu. Kedi bu ayrımı öğrenmişti. Balkonun fanyasına pati bile vurmadan balkonun dibine kıvrılarak yatardı. Kadın uzun süre oturacaktı orada çünkü. Yine de bu dengesiz kadına yakın olmak, en azından bir evinin olması idi. Kedi iyi zamanların hatırına kötü taraflarına katlanıyordu kadının.
…
Kadın, aslında hayvanları özellikle de kedileri severdi. Çocukken babası fabrikada çalıştığı ve izin alamadığı için tatillerde bazen annesi ile bazen de yalnız anneannesinde kalırdı. Anneannesi kedileri ile yaşayan dul bir kadındı. Dul olmak yalnızlığı çağrıştırıyordu esasında, kedileri olana dul denmemeliydi. Kadının yalnız çocukluğu bu kediler ile sükûta kavuştuğu için kedilerin sevgili yanı ağır basıyordu kadın için. Ama artık çocuk değildi ve hayat bazı yetişkinlere can yakıcı geldiği için kadın bir kedi sevme lüksüne sahip olamazdı. Zaten bu kedi pislikten başka bir şey değildi. Ne zaman balkonu yıkasa sanki kadını kolluyor gibi patileri ile gezerdi tertemiz zeminde. Sürekli bacaklarına dolanması, miyavlaması da cabası. Hani terbiyeli kedilerden değildi. Gelip yese gitse, canına minnetti kadının. Ama bu öyle mi? Balkonda sandalyelerde uyuyor, hiç olmadı balkonun dibinde uyuyor hep tüy bırakıyordu. Zaten kadının bir sürü derdi vardı, Allah ona dert diye bir koca vermişti.
Yine evin erkeği gece yarısını geçerken gelecek, yine kadın onu görünce sinirle içeri girecek ve kapılar kapatılacaktı. Kadın bunu defalarca yaşamış, kedi bu manzarayı defalarca görmüştü. Kedi, daha sonra evin içinden gelen sesleri de tanıyordu. Kadının öfkeli sesine kendisi de maruz kaldığı için iyi biliyordu bu tonu. Kavga sesleri de kedi dünyasından bir parça idi. Kapılar kapandığında kedi için orada durmanın bir anlamı kalmıyordu.
Kedi, ağır bir şekilde kalkarak geceyi geçirecek sıcak bir yer bulma umudu ile salınmaya başladı. Umduğu sokağın altındaki kerpiç evin çatısını başka kediye kaptırmamış olması idi. İnsanların beton aşkına bir kedi olarak lanet okumak istedi, kediler lanet okuyabilir miydi? Bilemediğinden sustu. Kerpiç evler azaldıkça çatısı ve tabanı sıcak evleri bulamaz olmuşlardı. Bu fareler için de kayıptı elbette, fakat kediler için iki kez kayıptı. Hem fareleri avlayıp hem de sıcak bir yerde uyuma ihtimallerini yok eden.
…
Kedinin hayatında etkisi olmasa da erkek iyi bir adamdı. Bir ara şöyle bir ilişkileri olmuştu. Erkek sarhoşken kendisine pet bir tabak içinde balık kılçıkları getirmişti. Kedi, adamın verdiği ziyafetten sonra diğer akşamlarda onu karşılamak istedi; fakat erkek bu duruma hiddetlendi ve ayağına dolanan bu kediye… neyse kötü örnek olmasın diye söz etmeyelim ama iyi davranmadı. Kedi birkaç kez daha aynı tavır ile karşılaşınca erkekten ümidini kesti.
“Kedi bu kadar sırnaşık, yılışık bir şey olmasa idi getirirdim.” diye düşünüyordu erkek. Sevmezdi kendisine karışılmasını, ayağına dolanılmasını. Kedi bu, nereden bilsin ziyafetin sırrının kedi olmamaktan geçeceğini.
Kahvehanede daha saati gördüğünde başına gelecekleri kestirmişti evin erkeği. Karısı hep huysuz bir kadındı; fakat yaş ilerledikçe daha huysuz olmuştu. Daha sakin ve sevgi dolu olsaydı belki eve bu kadar geç kalmazdım dedi kendi kendine. Hafif sarhoşluğun etkisi ile daha da arttı bu sitemkar düşünceler. Bir kediye bile tahammül edemez biri oldu çıktı. “Balkonu ne zaman yıkasa kedi geliyormuş. Ne bahtsız bir kadınmış. Evde de çalışırken de işleri yolunda gitmiyormuş. Tüm gün para kazanmak için el alemin pisliklerini temizliyormuş. Paranın da hayrı kimseye yokmuş.”
“Bu lafları bana duyuruyor.” diye düşündü erkek. Girdiği oto yıkama işinden de patrona kafası attığı için ayrılmak zorunda kalmıştı. İki aydır da işsizdi. Haliyle kadından bazen para almak zorunda kalıyordu. Kadına bakın iki kuruşun hesabını yapıyor, kimseye gebe kalmayacaksın bu dünyada, dedi. Öfkelendi, hafif sarhoşluğun etkisiyle de daha da artı bu öfke hali. Kadının parasını kendisi de yemek istemezdi elbette. Fakat olmadı mı olmuyordu. Çalışmak kolay değildi erkek için. Son iş yerinden de patronun kendisine işleri yıkıp arkadaşlarıyla laga luga yapması kafasının tasını attırmıştı. Hayır, bir de kendinden yaşça küçük, baba parası ile açmış oto yıkamayı patronluk taslıyordu.
…
Oyunun kuralları belli idi. Erkek kadından, kadın erkekten şikayet ederek, dert yanarak sosyalleşen bu çift, anlam da katıyordu yaşamlarına. Sorsak istemeyiz, kurbanız derlerdi. Erkek kadının, patronun ve kedinin değişmesini istiyordu. Kadın, erkeğin ve kedinin değişmesini…
Kadın da erkek de yanılıyor olamazdı. Kedi değişmeliydi.