loader image

Oğuz Karakoç İle Abdurrahim Karakoç Üzerine Sohbet

Dilara Kızılkaya: Merhabalar! Abdurrahim Karakoç kimdir? Bize merhum amcanızdan bahsedebilir misiniz?

Oğuz Karakoç:  Amcam Abdurrahim Karakoç, dedem Ümmet, babaannem Fadime Karakoç’un evlilikleri sonucu dünyaya getirdiği beş erkek evladından 2. sırada olanıdır. 7 Nisan 1932 yılında Kahramanmaraş’a bağlı Elbistan ilçesinin eski ismi Celâ, yeni ismi Ekinözü köyünde dünyaya gelmiştir.

Amcam Abdurrahim Karakoç, ağabeyi “Şiirin Beyaz Kartalı” diye bilinen Bahaettin Karakoç’la birlikte küçük yaşlarda şiir yazmaya başlar. Küçük yaşlardan başlayarak yazdığı şiirlerini iki kitap olacak hacimdeyken beğenmeyip yakar ve 1958 yılından itibaren yazdıklarını 1964 yılında, “Yazdım Hasan’a, Ha Hasan’a Ha Sana” diyerek ilk şiir kitabı “Hasan’a Mektuplar” adı altında yayımladı. Bu eseriyle birlikte Türkiye onu tanıdı, bu eseri ve bundan sonraki eserleri büyük yankı uyandırdı.

İyi bir halk şairi, iyi bir Hak şairi ve iyi bir hiciv ustası olan amcam, hep Hakk’ın ve halkın yanında oldu. 1958 yılında Ekinözü kasabasında, belediye mesul muhasibi olarak hayatına başlayan amcam,  1981 Mart ayında da kendi isteğiyle emekli oldu. Emeklilik sonrası da Ankara’ya yerleşti. 1985 yılından itibaren şiirlerinin yanı sıra gazetecilik yaptı, köşe yazıları yazdı.

Aşk ve tabiat şiirleri yazan amcam, şiirlerinde esas unsur olarak insanı ele almıştır. Hiciv şiirleri yüzünden otuza yakın mahkemeye verilmiş, hiçbirisine avukat tutmamış, kendisini kendi savunmuş ve hepsinden de beraat etmiştir.

Bir ara politikaya girip, kısa süre sonra ayrılan amcama, niçin girip, niçin ayrıldığı sorulduğunda şu cevabı vermiştir: “Allah rızası için girmiştim, Allah rızası için ayrıldım.” Rahatsızlığı nedeniyle Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde tedavi gören Türkiye’nin en büyük halk şairi ve yazarı amcam Abdurrahim Karakoç, 07 Haziran 2012 tarihinde hayata veda etti. Ankara-Keçiören’deki Bağlum semt kabristanına defnedildi.

Dilara Kızılkaya: Şairimiz nasıl bir ailede  büyümüştür? Şiir merakı aileden mi geliyor?

Oğuz Karakoç: Amcamın babası, rahmetli dedem Ümmet Karakoç, çocuklarına cönkler okuyan bir din adamı, iyi bir eğitimci ve şairdi. Hatta babaannem Fadime Karakoç da irticalen ağıtlar yakar, şiirler okurdu. Amcam ve diğer kardeşleri de bu şartlarda yetişmiş, ailesine özenerek küçük yaşta hepsi de şiir yazmaya başlamıştır. Dedemin babasının da şiir yazdığı bilinmektedir. Dedem, geçmişte muhtarlık yapmış, siyasetle uğraşmış o nedenle de o yıllarda Türkiye’de çıkan dergi ve kitaplar kendisine gönderildiği için, bu kitaplardan çocukları da faydalanmış. Amcamda var olan yeteneğin ilerlemesi konusunda ağabeyi Bahaettin Karakoç da çok yardımcı olmuş ve kardeşler arasında birbirlerine daima destek olmuşlardır.

Dilara Kızılkaya: Şairimizin birçok şiirinin bestelendiğini görüyoruz. Hangi sanatçılar tarafından bestelendiği hakkında bize neler söylemek istersiniz?

Oğuz Karakoç: “Askere Mektup” ve “Tohtur Beğ” isimli iki şiiri ilk defa halk türküsü sanatçısı Zekeriya Bozdağ tarafından bestelendi. Tohtur Beğ şiiri Âşık Mahzuni Şerif tarafından farklı bir şekilde okundu. Bunları daha sonra da Selda Bağcan tarafından okunan “Unutursun Mihriban’ım” ve Musa Eroğlu’nun bestelediği, günümüzde hâlâ dillerden düşmeyen “Mihriban” şiiri takip etti. Gülşen Kutlu’nun yorumladığı “Sultanım” şiiri ilk defa TRT’de yerini aldı. Her geçen gün besteler peş peşe geliyordu. Şiirleri plak ve kasete dönüşüyordu. Ekrem Çelebi tarafından “Unutma Dost ve Sana Geliyorum”, İbrahim Tatlıses ve Nuray Hafiftaş’ın okuduğu “Omzumda Sevda Yükü”, Musa Eroğlu, Osman Öztunç ve Hasan Sağındık tarafından okunan “Suları Islatamadım”, Sevcan Orhan’ın okuduğu “Sevgi Yetmiyor” ayrıca Hasan Sağındık’ın bestelediği Abdurrahim Karakoç’a ait bestelenen şiirlerden bazıları şunlardır: Beşinci Mevsim, İsmailce, Geç Anladım, Kimin Dünyası, Kıyas, Sevgi Yetmiyor, Hazır Ol, Siyah Ağıt, Canımız Kurban, Otuz Yıl Önce, Bebeğe İhtar, Bağışla Beni, Soylu Bir Destan, Seni Düşünürüm, Dosta Doğru, Seni Aradım, Aynaların Ötesi, Gönlümdeki Gurbet, İsyanlı Sükût, Anadolu Gezisi, Dün Gece…

Dilara Kızılkaya: Herkesin dilinde olan “Mihriban” şiirinden bahsedebilir misiniz? Kime yazılmıştır?

Oğuz Karakoç: Amcam tarafından yazılan “Mihriban” şiiri sanatçı Musa Eroğlu tarafından bestelendikten sonra dillerden düşmez oldu. Günümüz Türkiye’sinde aşkın sembolü haline gelen türküdeki Mihriban da herkes tarafından merak konusu haline geldi. Mihriban ismi gerçek mi? Yoksa bir sembol mü? Bunu söylemek doğrusu bize düşmez. Amcam, bugüne kadar bu isimle ilgili kesin bir açıklama yapmamıştır, günümüzde ender rastlanan temiz bir aşkın hikâyesi bilinseydi, bu kadar merak edilmez ve güçlü bir aşk olmaktan çıkardı. İnsanlar gerçeğe dayanmadan Mihriban’la ilgili çok çeşitli senaryolar yazarak ilgi çekmeye çalışıyorlar. Karakoç ailesi olarak biz bundan çok rahatsızlık duyuyoruz. Yazılanların, çizilenlerin amcamla hiçbir ilişkisi ve alakası yok. Tertemiz bir duygu, aşkını hep yüreğinde taşıyan ve aşkı gizemli tutan şaire saygı duymak gerekir diye düşünüyorum.

Dilara Kızılkaya: Mihriban şiiri kim tarafından bestelenmiştir?

Oğuz Karakoç: Aslında bu sorunuza önceki ifadelerimle cevap vermiş durumdayım; ama biraz açalım. Amcamın 3 tane Mihriban konulu şiiri var. Bunlardan bir tanesi Selda Bağcan tarafından yorumlandı, o da çok sevildi; ama diğer şiirini Musa Eroğlu besteledi ve birçok sanatçı tarafından yorumlandı. ama Musa Eroğlu tarafından bestelenen güfte, çok beğenildi ve her geçen gün daha seviliyor. Amcamın “Beklemek” isimli şiirinin bir dörtlüğünde yine Mihriban konu edilmiş:

 

Beklemek

Sarıcadüzü’nde bir yığın toprak

Sulanır her sabah gözyaşlarımla

Mihriban, Mihriban uyan da bir bak

Hasret düğüm düğüm ak saçlarımda

 

Dilara Kızılkaya: Genç Yürekler dergisi için şairimizin sevenlerine neler söylemek istersiniz?

Oğuz Karakoç: Amcam Abdurrahim Karakoç, çocukluğunda 25 gün gibi kısa sürede Kuran-ı Kerimi öğrenmiş, çok zeki ve ilkokul mezunu olmasına rağmen okuduğu kitaplarla ileri düzeyde kendisini yetiştirmiş, kendisini “Türk-İslam” davasına adamış yürekli, dik duruşlu bir dava adamıydı. Yüreği sevgi doluydu, asla kimseyi incitmek istemezdi. Bu düşüncesini “İncitme” şiirinde şöyle ifade ediyor:

 

Gölgesinde otur amma

Yaprak senden incinmesin

Temizlen de gir mezara

Toprak senden incinmesin

 

Yollar uzun, yollar ince

Yol kısalır aşk gelince

Yat kurban ol İsmail’ce

Bıçak senden incinmesin

 

Burdayım de, ararlarsa

Doğru söyle sorarlarsa

Tabutuna sararlarsa

Bayrak senden incinmesin

 

İl göçsün göçtüğün vakit

Yol yansın geçtiğin vakit

Suyundan içtiğin vakit

Kaynak senden incinmesin

 

Toz konmasın sakın sana

Hakkı geçer halkın sana

Gücenmesin yakın sana

Uzak senden incinmesin

 

Dilara Kızılkaya: Sizi tanıdığımıza çok memnun olduk. Bize zaman ayırdığınız için çok  teşekkür ederiz. Usta şairimizi rahmet ve saygıyla anıyoruz.

Oğuz Karakoç: Bana bu imkanı verdiğiniz için şahsınızda Genç Yürekler dergisi ekibine yürekten teşekkür ediyor, yayın hayatında başarılar diliyorum.

 

*Konya Selçuk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğrencisi