Irak’ta bin yılı aşkın süredir Türkmen kardeşlerimiz yaşamaktadır. Türkmenlerin en önemli yerleşim yerleri Erbil, Musul, Kerkük ve Altunköprü’dür. Irak’ın, petrolü bakımından zengin bir ülke olması ve bununla birlikte Musul’un en büyük ticaret noktası konumunda bulunması, çoğu emperyalist ülkenin dikkatini çekmiyor değil. Gözlerini öyle bir hırs bürümüş ki Irak’ı almak, parçalamak için türlü plan yapılıyor, Ali Cengiz oyunları oynanıyor.
Türkmen nüfusu, gerek yerli işbirlikçiler tarafından gerekse sömürgeci dış odaklar tarafından yok edilmek isteniyor. Halbuki en başından beri Irak’ı kendi öz yurdu bilen, güzelleştiren, yeşillendiren Türkmenlerdir. Daha onlar yokken Türkmen vardı orada. Ama şimdi kendi yurdu bildiği yerde zulüm görüyorlar. Irak Türkmenlerine uygulanan bazı zulüm ve katliamlar, söylemek istediklerimi daha iyi açıklar sanıyorum.
Telafer Kaçakaç Katliamı 1920: İngiliz ayaklanmasına karşı Türkmenler, İngiliz otoritesine karşı çıkmışlardır. Telafer’de başlayan ayaklanma bir süre sonra Irak’ın tüm şehirlerine dağılmıştır. Kaçakaç Katliamı olarak da anılan bu olay, Türkmenlerin vatanını kolay kolay kimseye vermeyeceğinin bir kanıtıdır. İngilizleri büyük korku kaplamasıyla, askeri birlikler toplanıp şehre iniyor. Bunu duyan Türkmenler, şehirden dağa çıkıyorlar. İngiliz askerleri şehri boş bulmasıyla bütün evleri yakıyorlar. Türkmenlerin evlerine dönmesiyle birçok Türkmen işkence görüyor, tutuklanıyor ya da sürgün ediliyor.
Kerkük Levy Katliamı 1924: 4 Mayıs 1924 tarihinde İngiliz kuvvetlerine bağlı paralı askerler tarafından “Levy Ordusu” adıyla Kerkük’te yaşanan bir katliamdır. Halk, bayram hazırlığı içerisindeyken Türkmenlere karşı çarşıda kışkırtma planları yapılıyor. Vicdansızlık, bir İngiliz askerinin çarşıda zorbalık yapmasıyla başlıyor. Türkmenler izin vermeyince İngiliz yanlıları ve paralı askerlerin silahlanmasıyla çarşıda Türkmenlere ateş ediliyor. Türkmenleri kurşuna diziyorlar. Kadınları öldürüyorlar, ırzlarına geçiyorlar. Şerefsizlik, vicdansızlık diz boyu… 200’e yakın Türkmen şehit ediliyor. Evler, iş yerleri her yer yağmalanıyor. Bu katliamdan sonra Kerkük yakınındaki diğer Türkmenler, silahları ile paralı askerlerin üzerine yürüyünce İngiliz komiserinin emriyle Türkmenlere bombalar atılıyor. Komşu Türkmenler yardıma gelmesin diye sokağa çıkma yasağı uygulanıyor.
14-17 Temmuz 1959 Kerkük Katliamı: Kerkük’te Türkmenler, Cumhuriyet’in birinci yıldönümünü kutlamak için hazırlık yapıyorlardı. Birinci yıldönümü coşkuyla kutlanacaktı. Ama bazılarının planı çok farklıydı, Türkmenleri orada istemeyenler vardı.14 Temmuz’dan bir yıl önce bu katliamın ilk belirtileri çıkmaya başlamıştı bile. Mustafa Barzani, Türkmenlere karşı Kürtleri kullanarak planını hazırlamıştı. (Mustafa Barzani Kürdistan Demokratik Parti Lideri.) Barzani’nin hazırladığı afişlerde “Kerkük Kürt şehridir!”, “Türkmenler şehri terk edin!” , “Kahrolsun Turancılar!” sloganlarıyla Türkmenlere gözdağı vermeye çalışıyorlardı.
Yine olduğu gibi Türkmen işyerleri talan edildi. Türkmenlerin Türkçe konuşması yasaklandı. Amaçları belli aslında, Kerkük bölgesini Kürdistan bölgesi yapmak istiyorlardı. Alçaklıkta sınır tanımıyorlardı. Rusya’da yetiştirilen Kürt militanları Türkmenlerin çoğunlukta olduğu yerlere yerleştirildi. İşte bu olaylar, 14 Temmuz 1959’un habercisiydi. Katliam günü Türkmenlerin de olduğu yerlerde yine pankartlarla “Kahrolsun Turancılar!” yazılarıyla yürümeye başladılar. Halktan biri gibi görünen bu adamlar silahlıydı. Hangi normal bir vatandaşın elinde ağır silah olur ki?
Değillerdi işte onlar vicdansız katillerdi. Silahlarını çıkarmalarıyla yaşlı, çocuk demeden herkesin üzerine ateş ettiler. Öldürdükleri bazı Türkmenleri elektrik direğine astılar. Sonra da şehitlerimizle dalga geçtiler “Turan eti” diye. Arabanın arkasına bağlayarak sürüklediler. İplerle bağlanarak iki taraftan arabalarla çekip parça parça ettiler insanları. Kahpelikten başka ne olabilir? Hangi insan, insana yapar bu zulmü? Yardıma gelmek isteyen komşu Türkmenleri de engellediler. Şehitlerin cesetlerini almaya bile izin verilmedi. O gün ve sonraları Türkmen hep zulüm gördü.
Soysuz, namussuz terör örgütleri de Türkmen’e hiç rahat vermedi. Daha geçen günlerde Kerkük’te Türkmen şehitliğine PKK, sözde bayrak dedikleri paçavrayı astılar. Bizim şehitlerimizin yattığı yerlere kadar girdiler. Artık Türkmen’in sesini duyun! Türkmen çaresiz. Türkmen’in çaresi Türkiye’dir. Yıllarca bizi hep ayırmaya, parçalamaya, yok etmeye çalıştılar. Dilimizle, mezhebimizle ayrım yapmak istediler. Türkmen bizim kardeşimizdir. Kimsenin bizi ayırmasına izin vermeyeceğiz. Yıllardır Irak’ta yaşayan Türkmenlere zulüm eden herkesin karşısındayız. Türk, Türk’ün hep yanında olacaktır. Türk’ün özü var olsun! Kerkük Türk’tür Türk kalacak!
Türkmen ve Kerkük deyince Kerküklü sanatçı Abdurrahman Kızılay aklımıza gelir ve oralardaki yaşayışı, zulmü, katliamı, hasreti, dili, özü onun hoyratlarından öğreniriz. O hoyratlarda ne hüzünler, ne ne ağıtlar, ne haykırışlar vardı:
“Dilim dilim / Kes kavun dilim dilim / Men bu dilden vazgeçmem / Olursam dilim dilim.” …”Ay gitti ilim kaldı / Altında kilim kaldı / Kırdılar kol kanadım / Hamd olsun dilim kaldı.”
Hele bir türkümüz vardı, bilirsiniz. Bunu Rahmetli Cem Karaca meşhur etti. (Allah, mekanını Cennet eylesin.) Bugünlerde Kıraç da söylüyor. Sesine, nefesine, yüreğine sağlık. Kerkük Türk’ü en güzel burada dile geliyor:
Kerkük’ün zindanına attılar meni
Mazlumlar sürüsüne kattılar meni
Bir yanımı dağladılar ateşle annem
Ne suçum ne günahım yaktılar beni
Türkmen obalarında yiten anneler
Ne yuvalar kalmış ne de haneler
Gök kubbeyi sarsar mazlum feryadım
Elbette bir gün güler bize de seneler
*Ankara Özel Hedef Akademi Okulları Öğrencisi