loader image

İstanbul’un Yokluğunda

Sevmedim İstanbul’u ben. Vapurun da, denizin de, Süleymaniye’nin de tadı yok.

Ortaköy’ün namı bitik, köyü var sadece. Kuleli’nin ışıkları gözünü alıyor insanın. Sonra Dolmabahçe’nin duvarları yüksek çok.

Akaretler olsam utanırdım, arnavut kaldırımlardan, Galata da kaybolmuş ki binalardan.

Hele martıların o çığırtkan sesi yok mu? O ne öyle? Dayanılmaz ki bir saniye bile bu gürültüye böyle.

Güzelmiş esen rüzgârı denizin püfür püfür. Güya Kızkulesi’nden bir başka akarmış hayat. Oysaki ergen espriler gibi poğaçası da çayı da bayat.

Emirgan Korusu korkutuyor baksana insanı, Üsküdar boğuyor. Garibim güneş, Mihrimah Cami’nin arasından zar zor doğuyor.

Karaköy böreği yağlı, balık ekmeğin kılçığı çok. Adı yok bu şehrin, inan ki haybeye yaşanan hayatın tadı yok.

Yere batsın demiş benim gibi düşünen birileri de sarnıçları inmiş yerin altına öyle. Pier Loti’ye, “Nen var ki senin?” diyesi var insanın. Hadi Çamlıca’ya çıkıp da yorulma boşu boşuna, buradan söyle.

Kapalı Çarşı’ya zaten gitmedim, kapalıydı. Meydanda güzel Beyazıt’ın kendi değil de şehzadedeki adıydı.

Bir şey eksikti işte burada, bu şehirde. Sevmedim İstanbul’u ben. Diyesim var içimden bağırasım var öyle. Türkçesi bile değişikken bu şehrin, nasıl sesleneyim söyle! Bitmiş bu şehir, inan ki her şey miadında. Vapurda bak ne çalıyor bir düşün:

“Yokluğunda”…*

 

*Ali Atay’ın “Yokluğunda” isimli eseri