İki Genç Kız Üniversiteye Başlıyor
Doğduklarından beri özel bir yaşam biçimine sahip iki genç kızın hikâyelerini anlatmaya devam ediyoruz. Bir önceki yazımızda ortaokul ve lise dönemi vardı, bakalım bu yazımızda neler olacak? İşte başlıyoruz:
İki genç kız, heyecanlı bir şekilde ilk günleri için hazırlanıyorlardı. Kayıt yaptırmak için okula giriş yaptılar. Hocalarını tanıyacak, fakültelerini gezeceklerdi. Çekingen bir tavırla çevrelerini öğrenmeye çalışan iki genç kız, kendilerini ortama alıştırmaya çalışıyorlardı. Çünkü lise ve ortaokul hayatları, özel yaşam biçimleri nedeniyle zorlu dönemden geçmişti. Zamanla, arkadaşlarını tanıdıkça çekingenlikleri de kayboluyordu; çünkü burada anlayışlı, bilgili ve bilinçli arkadaşlıklar kuruyorlardı. Geçmişlerinde kalan acımasız çocuklar yerine daha bilinçli kişiler vardı.
Heyecanlı bir şekilde fakülteye adım atıyorlardı. Ve ilk ders günü başlıyordu. Yeni ortama giren iki genç kız, ilk sosyal sınavını fakülte kafeteryasında veriyorlardı. Arkadaşları öğle yemeklerini alırken iki genç kız, geride kalınca bu durum arkadaşlarının dikkatini çekiyordu ve peş peşe gelen sorular başlamıştı: “Sen neden bir şeyler almıyorsun? Senin sevdiğin yemek hangisi? Ooo, bak şu yemek çok güzel görünüyor. Ben etli yemeklere bayılırım. Hadi gel köfte ekmek yiyelim!” İki genç kız, başlarlar açıklama yapmaya: “Bizim doğuştan fenilketonüri hastalığımız var. Biz protein, bakliyat, gluten içeren, abur cubur yiyecekleri yiyemiyoruz. Yani biz hem vajeteryan hem çölyak tipi beslenmeye sahibiz. Karaciğerimizde enzim eksikliğinden dolayı proteinli yiyecekleri sindiremiyoruz. Hatta sebze ve meyveleri de ölçülü yiyoruz.”
Tekrar peş peşe sorular gelmeye başlar: “Nasıl yani, ekmek de mi yiyemiyorsun? Ne yiyorsun? Nasıl doyuyorsun? Canın hiç mi çekmiyor? Su da yasak mı? Şeker, yağ kullanıyor musun? Yasak yersen ne olur?” Başlarlar açıklama yapmaya iki genç kız: “Yasak yiyecekler yediğimiz zaman, vücudumuzda aminoasit fenilanin birikmesi ile beyne yıkıcı bir etki yaparak zihinsel engelli olmamıza sebep oluyor. O bakımdan, çocukluktan beri uyguladığımız diyetin dışına çıkamıyoruz. Bu hastalık doğuştan olduğu için yasak yiyeceklerin tadını bilmiyoruz ve canımız çekmiyor. Bizim özel ürünlerimiz var, proteinden noksan makarnalar, gofretler, krakerlerimiz var. Sürekli alamasak bile proteinli yiyeceklere olan merakımızı bunlarla gideriyoruz.”
Bu duruma şaşıran arkadaşlar, acıyan gözlerle bakıyorlar. İki genç kız, bu bakışlara artık alışmışlardı. Onları anlamaya çalışan arkadaşlıklar kuruyorlardı. Bu durumu normal gören Ece, uzaktan seslenir ve her şeyin başının sağlık olduğunu, bunun arkadaşlıklara engel olamayacağını söyleyip, asıl kötülüğün düşüncelerde olduğunu; önemli olan o düşünceyi değiştirebilmektir. Siz kendinizi nasıl görüyorsanız o kadar çok sağlıklı ve olumlu olursunuz. Çünkü her şey; yemek, içmek değildir. Bu farkındalığın içinde farkı yasıtmaktır. Ve kızlara sarılır, yeni arkadaş edinmişlerdir. Ece, Fulya ve Tuğba, üniversite hayatına üç kişi olarak başlarlar.
Ardından kendilerini derslerin yoğunluğuna veren iki kız, iki sınav veriyorlardı: Biri diyetleri, biri sınav stresiydi. Bundan başarı ile geçemeyen iki kız; yaz okuluna kalmışlardı. Bu durumda zorlanan kızlar, sıkı çalışma ve sıkı diyete girip bir daha bütünleme sınavına kalmayacağız, diyerek yaz okulunu başarı ile tamamlayarak bir daha hiç bütünleme sınavına kalmadılar. Ve kontrole gittiklerinde aminoasit değerini düşürmeyi başarmışlardı.
İlerleyen zamanlarda iki genç kızı mutlu edecek haber yayılıyordu. Uzun zamandır hayalini kurdukları, kendi beslenme biçimine özgü ürünleri içeren bir kafe mi açılacaktı? Bunu duyan iki genç kız, sevinçten havalara uçmuşlardı, nihayet kendilerini özgür hissedecekleri bir ortama sahip olacaklardı. Bu haberi etkinlikle duyuran kafe sahibi Ahmet Bey, bütün PKU’lu hastaları, onların ailelerini, bebekliğimizden beri bizimle ilgilenen doktorları; hatta bazı televizyonları davet ederek açılış kurdelesini kesmişti. PKU ailesi olarak, küçükten büyüğe her yaşın mutlu olduğu ailelerin, umut olduğu güzel birliklere ortak olan kafe adeta PKU ailelerinin ikinci evi olmuştu.
İki genç kız, büyük heyecanla arkadaşlarına bu haberi vermişlerdi. Başta Ece olmak üzere, tüm arkadaşları bu habere çok sevinmişlerdi. Hep birlikte kafeyi tanımaya gelmişlerdi. Kızlar büyük heyecanla yedikleri yiyecekleri, kullandıkları malzemeleri tanıtmaya başlamışlardı. Arkadaşlarının onları yakından tanımaları hoşlarına gidiyordu. Günümüzde faaliyet gösteren kafemiz, Ankara Hamamönü’nde İlkerim Kafe olarak tüm PKU ve çölyak hastalarıyla birlikte herkese ev sahipliği yapmakta.
*Nevşehir Hacı Bektaşî Veli Üniversitesi Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik Bölümü Öğrencisi