Mutlu olmam gerekiyormuş. Keza mutsuz olmam için hiçbir somut gerekçe yokmuş. Somut gerekçe her ne demekse?
Mutlu bir çocukluğum olmuş. İhtiyaçlarım her zaman karşılanmış. Mutlu bir çocukluk nasıl tanımlanır ki?
Hayatımda sorunlar olabilirmiş, buna rağmen mutlu olabileceğim birçok imkânda varmış, bundan sana ne!
İlaçlar kullanabilirmişim, spor yapabilirmişim, çikolata mutlu edermiş…
Bir mutluluk anarşisti olmaya karar verdiğimden beri içimdeki eleştirel yetişkinle savaştayım. Dışımdaki yetişkinlerde bunları duysam da içimdeki yetişkin, “Bak gördün mü onlar da aynı şeyleri düşünüyor.” demediği müddetçe bu eleştirilerin benim için hiçbir önemi yok. Gelin görün ki içimdeki yetişkin diyor ki bana; tatminsiz, şımarık…
Mutluluk anarşisti olmaya karar verdiğimden beri kendime ilkeler koymaya başladım. Her hareketin birtakım sınırları, ilkeleri ve etik değerleri olmalıdır. Bu nedenle tanımlarım da net olmalı. Bu nedenle oluşturduğum bu harekette önce kişisel sözlüğümü oluşturmalıyım.
Anarşizm: Konforu çok seven, ne gerek var yeni şeyler öğrenmeye, değişmeye diyen, kötü ve zarar verici de olsa en iyi düzen mevcut düzendir diyen, diğer olasılıkları, seçenekleri görmek istemeyen zihnimi şoka sokan, sarsan, tokatlayan, yaşadığı ataletten çıkaran her türlü fikir, yaşam tarzı, idea.
Mutluluk: Amaç edinilecek en ahmakça hedef. İsteyince gelmeyen, gelince çok kalmayan, kaldığı süre boyunca bir şey öğretmeyen, değişimi sevmeyen, değişimi görünce vaktinden de önce giden kaprisli kaygılı bir duygu durumu. Bu kadar karmaşanın içinde mutlu değilsek kusurlu olduğumuza inandığımız öğretilerin nesnesi. Nesneleşmeyecek kadar da soyut. Elde edilmez, elde tutulmaz ne menem bir şey.
Mutsuzluk: Hakkı çok yenen bir kavram. Varlığı zıttı olan mutluluğun olmadığına işaret ettiği için kimse tarafından hedeflenmeyen, varlığından hoşlanılmayan, gıyabında her türlü mecrada kötü sözler söylenen, suçlanan, kötü davranış ve sözlerin sorumlusu kabul edilen içli bir duygu. Mutsuzluk şu anki dünyada zannımca çok mutsuz bir duygudur.
Bu tanımlar ışığında mutluluk anarşisti olmaya mutluluğun şımarık halleri ve mutsuzluğun hazin duruşu nedeniyle karar verdim. Etik olarak mutluğa saldırmayacağım ve mutsuzluğu göklere çıkarmayacağım. Bu davamın sınırları olacak. Bir gerçek olarak bu ikisine de hak ettiklerinin verilmesini istiyorum artık. Bu konudaki isyanımı anarşist bir tutum dindirebilirdi. Böyle de oldu.
Mutluluk fetişistleri, mutluluğa ulaşmanın erdemi (!) üzerine çok düşündüler. Mutluluğa ulaşmak için elde edilmesi, yapılması gerekenleri sıraladılar. Mutlu çocuk yetiştirmek ebeveynlerin başarı kriteri oldu. Eşinizi, arkadaşınızı, ebeveyninizi, öğretmenlerimizi mutlu edebiliyorsak iyi bir insan olduk. Fakat hayat hiç de böyle olmadı.
Mutsuzluk fetişistleri türedi doğal olarak. Çünkü birileri dedi ki yanlış bir şeyler var bu işte.
Mutluluğa giden yollarda çok kan akıyor, çok can yanıyor ve bu kayıplar mutluluğu garantilemiyor. Dediler ki mutlu olmak için harcanan çabada mutsuzsak, mutluluk belki de gerçek bir şey değil, bir yalan. Dediler ki başkasını sürekli mutlu etmek mümkün değil, bu hedef değil, işlevsiz bir ütopya. Hayatımızda sürekli birilerini mutlu etmeye çalışmak sürekli bir itaate, köleliğe mahkum ediyor. Kölelik, köle olduğuma da bana da mutluluk getirmiyor. Mutluluk getirmiyorsa, tüm bunlara rağmen mutsuz oluyorsak tek bir gerçek var; mutsuzluk.
Benim davam da diyor ki, mutluluk ya da mutsuzluk her ikisi de gerçekten var. Bu gerçeklik başka bir kapasiteye muhtaç, o da kendini sınırlandırmadan bu gerçeklikleri kabul edecek bir öğreti. Mutluluk uyumu ve tatminkarlığı temsil ediyorsa yaşamda sürekli mutlu olmamızın tanımı: Yaşamda hiçbir şeyden rahatsız olmamaktır. Mutlulukta yaratıcılık, üretkenlik yoktur. Bir şeyleri düzeltmeye iyileştirmeye çalışmaz. Fakat iyi bir ödüldür. İyi bir şeyler yaptığımızda, iyi bir şeyler olduğunda ‘aferin’ der bize. Bak şu an seninleyim, bu güzelliklerin tadını çıkaralım.
Mutluluk, mutluluk arzulandığı için gelmemiştir. Güzelliklerin sonucunda gelmesi gerektiği için gelmiştir. Mutsuzluk, bir yanlışı temsil eder. Yaşamdaki bir ahenksizliği, zararı gözümüze sokar. Dürter, duyarsızlık görürse zorlar. Mutsuzluğu reddedip mutluyum oyunu oynamaya gör, hiçbir şeyden tat alamaz hale getirir adamı. Israrcıdır, tembeli sevmez.
Sorunlar çözüldüğünde ya da sorunlar yönetilmeye başlandığında yavaş yavaş terk eder ortamı. Barınamaz uyum başladığında. İstenmediğini anlar, o kadar asildir.
Derdim de bu işte. Her ikisi de güzelliklerle dolu iken ne diye biri göklere çıkarılırken, diğeri yerlere çalınıyor. Bu durum beni mutsuz etti, mutsuzluk yaz dedi ve bu yazıyı yazdım. Bu sorunu yazıya dökmüş olmak beni mutlu etti.