Yetişin a dostlar, gelecek geldi!
Bizim ekibi topladık. Geleceğin trendleri ne (-ler) oldu, olacak onu konuştuk. Kimler vardı kimler; bizim mahallenin ileri gelenleri bu toplantıdaydı. Hacı Murtaza Emmi, Dedikoducu Maharet abla, Çoban İlbey Dayı, Hocaların Hocası Sümbül Hoca… Müthiş bir beyin fırtınası ve istişare oldu
Doğru adım atmanın, sağlıklı karar vermenin yolu istişaredir, deyip sohbeti derinleştirdik.
Yaklaşık 2 saat süren sohbet, muhabbetten sonra Balkanlardan Kafkaslara, Amerika’dan bizim köye kadar pek çok konunun ele alındığı muhabbetin sonuç bildirgesi: “Kalkın, taksi paramız yok, son otobüsü kaçırmayalım” oldu 🙂
Muhabbetin ana teması; 2020 yılına hızlı girdik. Depremler, şehitlerimiz, koronova virüsü ve nereye gidiyoruzdu. Hocaların Hocası Sümbül Hoca Stratejist Abdullah Çiftçi’nin kulağını çınlattı: “Blockchain, Bitnation, Kripto para, zihin istilası ile dünya insan kaynağını kontrol etme, beyin kontrol, hacķlenebilir insan, insanın topraktan ayağının kesilmesi, insanın “birey”e dönüştürülmesi, tarihi “aile” kavramından “nötr insan”a geçiş süreci, insanın ruhu ile bağının koparılması, merhamet/vicdan gibi insani değerlerin yerine robot/görev insanından bahsetti. Robot erkek/kadın, smart şehirler kontrol edilebilir, yönetilebilir mega şehirlerden ve yalnız “birey”lerine geçiş sürecini ve 4. Sanayi Devrimi, Nötr insan, Singularity, Transhumanizm, Küreselizm… öne çıkan bazı önemli kavramları anlattı.
Dedikoducu Maharet Abla da aynı şeyi düşünüyormuş, söze girdi bunlara nereden ulaştığını açıkladı. Karşımıza Chatham House / CFR – Council on Foreign Relations yönetimi, Davos/Bilderberg v.s. katılım için seçilenler çıktı. Onların neler konuştuğuna bakmış. Günlük, Çin, ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, İsrail medyasına ve bazı think-tank’ların sayfalarına bakmış. Bir haberi hangi ülke nasıl yorumlamış bi okumuş. Dünya için önemli bir haberi ilk kim/kurum/devlet ortaya atmış, diğer ülkelerde nasıl tepki veriyo,r izlenerek gelecek kurguları okunabileceğini paylaştı.
Konuşmaya pek sevmeyen Hacı Murtaza Emmi “Dijital Dünya Projesi için üst aklın planı bu!” dedi.
Çoban İlbey Dayı da yaşadığımız olayların korona virüsü dahil bizleri, “Dijital Toplum 1.0” hazırlanmasından başka bir şey değil. “Gelecek; insan odaklı proaktif yönetimlerin, inovatif markaların, insani değerlerin, iletişim, görsel sanat ve tasarım üzerine şekilleniyor, yerimizi almalıyız.” sözleriyle hem fikir olduğunu anlattı.
Ayrıca Hacı Murtaza Emmi, Dedikoducu Maharet Abla, Çoban İlbey Dayı, Hocaların Hocası Sümbül Hoca “Bizden geçti belki; ama gençler yapar” diyordu.
Gelecek, dün olduğu gibi yarın da değerlerimizdeymiş, bilişimdeymiş aga! Malum günlük hayatımızı işgal ediyor bilişim. Çocuklar, gençler oyunlarla, filmlerle, sosyal medyayla, dizilerle yoğun algıya maruz kalıyor. Yani diyeceğim o ki algı böyle yönetiliyor ve nesiller esir alınıyor.
Kurtarmak lazım. Kurtulmak lazım… Bunun için de; değerlerimiz marka olmalı. Değerlerimizi marka yapıp, gönüller kazanmalıyız.
Nasıl Oluyor Bu İşler?
Hepinizin yakından bildiği bir yerden anlatacağım.
Çok güzel bir söz: “Bir şeyin gerçek olmasından daha önemli olan o şeyin gerçek olarak algılanmasını sağlamaktır.” (Henry Kissinger)
Amerikan film endüstrisi Hollywood, Marvel, Disney ve DC evrenleri desem mutlaka bir şey gelir aklınıza. İşte Marvel, DC evrenleri ve Amerikan film endüstrisi Hollywood algı yönetiminin merkezidir, bilinçaltı ön hazırlığı burada yapılır. Nasıl mı?
3 yıl önce medyaya yansımıştı: 6 yaşındaki Hollandalı Artur, Spiderman’den, Kaptan Amerika, Hulk ve Batman gibi arkadaşlarını Suriye’ye göndermesini istiyor.
Hollywood, Amerikan tarihinin en kanlı terör eylemi olarak kabul edilen 9/11 saldırısını, daha saldırı gerçekleşmeden yıllar içinde defalarca filmlerinde işledi ve Afganistan, Irak işgallerine meşruiyet sağlamak için algı mühendisliği yaptı. Daha da derinlere dalarsak…
Marvel ve DC evrenleri de (tesadüfen:) birkaç yıl önce aynı tema ile yeni bir macera arayışına girdiler. Hem Marvel hem DC fantastik evreninde, kahramanlar, bu yıl birbirleri ile savaşacak. Marvel’de Kaptan Amerika Demir Adam’la, Batman ise Süperman’le kapışacak. Aynı tarafta olmalarına rağmen, yöntemleri ters düştüğünde birbirine giren süper kahramanlar, her iki filmin sonunda da “aslında hedefin bir başkası olduğu’’ temasıyla tekrar bir araya gelecekler.
Yani önce yıldızlar savaşı sonra gerçek savaş!
Yani, göstermelik bir mücadeleden sonra “Biz neden savaşıyoruz kardeşim? Aslında aynı tarafta değil miyiz? Asıl düşman falanca!” deyip, kaostan düzen çıkaracaklar. Düşman olarak “İslam”ı gösterecekler. Dertleri İslam…
Marvel ve DC evrenlerinde süper kahramanların süper kahraman olması için 2 şart vardır:
Başına bir kaza gelerek süper güçlerine kavuşursun.
Teknolojiden faydalanır süper kahraman olursun.
Başka hiçbir şekilde süper kahraman olunmuyor bu evrenlerde. Dikkat edin her ikisi de dışa bağımlı kader çizgileri çiziyor. Her ikisi de dış etkenler sayesinde yapabileceğini öğütlüyor çocuklara, gençlere… Oysa bizim tarihimiz bu değil. Bizim kahramanlıklarımız inançla şekilleniyor. İster Bedir Savaşı’nı al, ister Çanakkale… Her ikisi de bir inancın ürünü.
Sen çocuğa ”Süper kahraman olmak istiyorsan ya teknolojiye sarılacaksın ya da başına radyoaktif bir kaza gelmesini bekleyeceksin!” temasını sunarsan, o çocuk içe kapanık pasif biri olur çıkar. ”Kahraman bekleyen”lerden olur. Oysa bizim milletimizde ”Kahraman beklemek” yerine ”kahraman olmak” var. Aradığı süper gücü kendinde bulan bir ecdadın torunlarıyız.
İnanç ve millî değerlerden kuvvet alan süper kahramanlarımız yok veya vardı da unutuldu diyelim. Süperman’in pelerini, Batman’in Batmobil’i yüzünden bizimkileri göremedik!
Fetih’teki isimsiz cengaverler olmalı mesela. Çanakkale’de 300 kiloluk top mermisini taşıyan Seyit Onbaşı veya Sırpsındığı Savaşı’nın kahramanları olmalı…
Marvel bunu denedi. Bir Türk kahraman yaptı, adı Jannisary; yani “Yeniçeri”. “Jannisary Marvel” için internete bakın nelerle karşılaşacaksınız. Bizi bizden önce çizdiler. Yemeyenin malını yerler hesabı.
Çizgi roman kültürü çok olmadığı için Türkiye’de az tanındı. Çizgi filmi de olmadığından televizyona aktarılmadı ve çok bilinmedi bu yüzden. Amerika ve Avrupa’da serileri yapıldı, okundu; ama genel olarak yan karakter olarak kaldı. Avengers ekibinin Türkiye’deki şubesi gibi oldu.
İşte böyle ya sen filmlerle, dizilerle yönlendirme yaparsın, hazırlarsın, ya da birileri gelir senin değerlerini alır istediği gibi sunar.
Ne Yapmalı?
Rahmetli İş Adamı, Sanayici Sakıp Sabancı hatıraları arasında anlatmış. Biz de aynen nakledelim: “Kızımı Londra yakınındaki Harvard kolejine götürdüm. Koleji gezdirip her yerini tanıttılar:
-Kolejin yemekhanesi şurada, yatakhanesi burada, dershanesi burada, kütüphanesi burada” vs. kolejin bütün kısımlarını ayrı ayrı gösterdiler.
Sonra kolejin içerisinde bulunan kiliseyi göstererek:
-Dini ibadet yeri de burasıdır, dediler.
Tanıtım yapan görevli bana dönerek “Şimdi senin kızın Müslüman, dini ibadet günlerinde Kur’an’ı getirsin istediği gibi okusun. İbadet insan için çok önemlidir. Odasında kalırken de Kur’an okumasını telkin ettiniz mi?” diye bana sordu.
Allah var, bizi görüyor. Doğrusu ben kızımla beraber Kur’an’ı Kerim getirmemiştim. Kızıma da böyle bir telkinde bulunmamıştım. Çok utandım, sırtım terledi. O gavur dediğimiz adamın bana söylediklerinden dolayı çok mahcup olmuştum. Adam adeta yüzüme şamar patlatmıştı. Türkiye’ye geldiğimde ilk işim hemen açıklamalı Kur’an-ı Kerim alıp kızıma göndermek oldu. Kızıma da telefonla bunun önemini o zaman anlattım… Bunu ben bizzat yaşamıştım.”
Allah varmış gibi yaşamıyoruz. Soruyorum size nasıl bir Allah’a inanıyorsunuz? Değerlerimiz nerede? Ölümü hatırlamıyoruz. Bir şeylere inanıyoruz; ama neye inandığımızı kendimiz dahi bilmiyoruz.
Bu arada ölümü hatırlattığın için teşekkürler korona virüsü. Zira ölüm yokmuş gibi yaşıyorduk. Sözde insanlardık, Müslümanlardık. Ne yaşantımız ne davranışlarımız da ölümü, insanlığı göremiyorduk; bize hatırlattığın için teşekkürler. Ha birkaç ay sonra korona virüsünü de unuturuz, bu bir uyarıydı.
Korona virüsü bize gösterdi ki; ihtiyarlık gelmeden gençliğin, hastalık gelmeden sağlığın, fakirlik gelmeden zenginliğin ve ölüm gelmeden hayatın kıymetini, her şeyi yaratan Allah’ın her şeye Kâdir olduğunu bilmeliyiz.
Konumuza dönersek ilk adımımız; dünya nere gidiyor, şeytani aklın kafasında neler var? Farkına varmalıyız, durum tespiti yapmalıyız.
Aklımızdan çıkarmamalıyız. Gâvurların Şeytani “üst aklı” varsa, bizim de Rahmani aklımız var. Onların zannettiğiniz gibi akılları üst seviye olsaydı, gerçek Müslüman olurlardı.
Dünü, bugünü anlamak, geleceği yönetmek için insanı neyle yönetmeye çalışıyorlar ona bakmak lazım. İnsanlarda gerçeklerle değil algılarla yönetiliyor. Algılarda en çok filmlerle, dizilerle yönetiliyor. Zihnimizin işgalini dün ve bugün Hollywood ve Disney’le yapıldı, şimdi ve gelecekte Netflix’le yapılmak isteniyor.
“Batı medeniyeti; sahte, hayal kahramanların olduğu mağara medeniyetidir!”
Yaşanılanlara bakınca aklınızdan keşke “hayat bayram olsa” diye bilirsiniz. Bize zaten hayat bayram! Nasıl mı? Sadece içinde bulunduğumuz üç ayda bakın neler var: 23 Nisan dünyada tek çocuk bayramı; 19 Mayıs dünyada tek gençlik bayramı; Ramazan Bayramı; Sosyal, Kültür, Eğitim ve Adalet Bayramı; TBMM’nin Açılışı Millî Egemenlik Bayramı, 29 Mayıs İstanbul’un Fethi. Bunlara bakarak bile geleceği yönetebiliriz.
Değerlerini unutma, ecdadına sahip çık! Çok eski bir filozof demiş ya; “Ne kadar az bilirsen, o kadar güzel uyursun…”
Yeni bir çağ açılıyor. Bu çağa damgamızı vurabiliriz. Nasıl mı? Akıl Çin’de değil, değerlerimizin içinde!
Not: Türk çizgi roman dünyasının acı ayıydı mart ayı. 2 Mart Pazartesi günü birkaç saat arayla ‘Karaoğlan’ın çizeri Suat Yalaz ile Fatih’in Fedaisi ‘Kara Murat’ın çizeri Abdullah Turhan Hocalarımız hayatını kaybetti. Üzüntümüzün tarifi yok. Başımız sağ olsun.