Berfu Dilara Zingi: Handan Nisrin Hanım, sizi tanıyabilir miyiz?
Handan Nisrin Şahin: 1982 yılında Çorum İmam Hatip Lisesinden mezun oldum. Ortaokul ve lise yıllarında çok ilgi duymama rağmen klasik sanatlarımız konusunda eğitim alamadım. 1983 yılında evlenerek Ankara’ya taşındım. Ankara’da o dönemde klasik sanatlarla ilgilenen veya öğreten bir usta ile tanışma şansım olmadı. Eşimin bir yıllık yurtdışı görevinden sonra 1992 yılında İstanbul’a yerleştik. Ve benim arayışlarım başladı.
2000’li yılların başlarında değişik atölyelerde ebru çalışmalarına katıldım. Fakat birkaç ders sonrasında bu dersleri çok tatminkar bulmadım maalesef. Ve ebru derslerine ara verdim. Daha sonra aynı zamanda neyzenbaşı da olan günümüzün usta ebru sanatçılarından Sadreddin Özçimi ile tanışma imkanı buldum ve öğrencisi olma şansına ulaştım. Aynı günlerde, daha önce bilmediğim katı’ sanatı ve bu sanatın ustası Emel Nurhan Ogan’la tanıştım. Katı’ sanatı çok ilgimi çekti ve 2009 yılında ebru ile birlikte katı’ çalışmaya da başladım. Fakat 3 yıl sonra ebruyu bırakmak zorunda kaldım. Halen katı’ sanatını icra etmeye ve öğretmeye devam ediyorum. TDV KAGEM bünyesinde Beşiktaş ve Sarıyer’de ders vermekteyim.
Berfu Dilara Zingi: Geleneksel sanatlar ne zaman ilginizi çekti?
Handan Nisrin Şahin: Biraz önce de belirttiğim gibi, ortaokul yıllarında klasik sanatlarla ilgili bir eğitim almayı çok istememe rağmen maalesef mümkün olmadı. Çorum’da bu sanat dallarından herhangi biri ile ilgilenen kimse yoktu. Daha sonra Ankara’da da böyle bir şansım olmadı. 1992 yılında İstanbul’a taşınmamızla birlikte arayışlarım tekrar başladı. Ve sonunda hocalarımla tanıştım.
Berfu Dilara Zingi: Katı’ nedir, nerelerde ve nasıl kullanılır?
Handan Nisrin Şahin: Katı’, kelime olarak kesmek demektir. Sanat olarak; bir kağıt veya deri üzerindeki deseni oyup çıkartarak bir başka satıh üzerine yapıştırarak oluşturan bir süsleme sanatıdır. Katı’ sanatını; deri kitap kapaklarında, kapak içi süslemelerde, mukatta yazı olarak el yazması kitaplarda, kenar süsü olarak minyatür albümlerinde ve katı’ levhalar olarak görmekteyiz.
Berfu Dilara Zingi: Katı’ sanatının tarihçesinden biraz bahseder misiniz?
Handan Nisrin Şahin: Sanat tarihçilerine göre katı’ sanatı, Orta Asya’da bir halk sanatı olarak doğmuştur. İlk örnekler, deri kitap kapaklarında görülür. 15. Yüzyıldan itibaren Osmanlılarda gelişim göstermeye başlamıştır. Efşancı Mehmet, Fatih Sultan Mehmet döneminin en önemli sanatçısıdır. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan Nişaburi Albümü’ndeki imzasız katı’ bahçe tasviri sanatçıya atfedilir. 2.Selim, 3.Murad ve 1.Ahmed dönemlerinde eserler veren Bursalı Fahri isimli sanatçının bazı eserleri günümüze kadar ulaşmıştır.
Avrupalı gezgin Peter Mundy’nin İstanbul’dan satın aldığı Osmanlı tip tasvirlerinin bulunduğu albümün kenarları katı’ motifleri ile süslüdür. Bu eser, London British Library’dedir. Yine aynı dönemde yaşayan bir diğer sanatkar da Gazneli Mahmud’dur. Orijinal ismi Tuhfe-i Gaznevi olan eseri, yaygın olarak Gaznevi Albümü diye bilinir. Albümde bulunan hatlar, şiirler, süslemeler, albümün cilt kapağı ve içindeki kağıt oyma eserlerin hepsi sanatçıya aittir. Yarı kıymetli taşların da kullanıldığı ve devrinin özelliklerini yansıtan bu eser İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndedir.
Katı’ sanatının 18. Yüzyıldaki en önemli temsilcilerinden biri Mehmed Halazade’dir. Aynı zamanda hattat da olan sanatçının oyma nesta’lik eserleri Topkapı Sarayı Kütüphanesi’ndedir. Bu döneme ait önemli bir eser ‘de Ankara Vakıf Eserler Müzesi’nde bulunan Mehmed Selim Divanı’dır. Aslen Farsça bir şiir kitabı olan bu eserin baş tarafında iki adet, son tarafında ise bir adet eşsiz güzellikte katı’ parçalar vardır. 19. Yüzyılın ardından gelen gerileme döneminde önemli sanat eserleri üretilememiş ve katı’ sanatı kesintiye uğramıştır.
Berfu Dilara Zingi: O halde katı’ sanatı bugüne nasıl geldi?
Handan Nisrin Şahin: Katı’ sanatı, bugün halen gelenekli kitap sanatları içinde en az bilinenidir. 19. Yüzyılın ortalarından itibaren gerileyerek adeta yok olmuştur. Osmanlı Devleti’nin ekonomik ve sosyal yönden gerilemeye başlaması, sanatçıya ve sanata verilen desteğin azalmaya başlaması da bu sonucun doğmasına yol açmıştır. 19. Yüzyılda İzmirli sanatçılar Hayyim Abulafia ve David Algra ile İstanbul’da Osman Rıfkı gibi sanatçılar bu sanatı yaşatmaya çalışmışlarsa da yok olmasını engelleyememişlerdir.
Diğer gelenekli sanatlarda da olduğu gibi Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver, katı’ sanatının ülkemize yeniden kazandırılmasında bir köprü insandır. Tıp Fakültesinde okurken aynı zamanda Medresetü’l- Hattatin’de hat, ebru, tezhip gibi klasik sanatları da öğrenen Süheyl Ünver, hocasının gösterdiği Bursalı Fahri’nin bir eserinden etkilenerek bu sanat üzerine araştırmalar yapmış, Türkiye’deki ve yurtdışındaki kütüphanelerdeki eserleri tespit etmiş, katı’ yapmayı öğrenmiş, öğretmiş ve adeta sanatın tekrar doğmasını sağlamıştır. Bugün biz, bu sanatı bize öğreten hocalarımızın izinden giderek katı’ sanatını yaşatmaya, tanıtmaya ve gelecek nesillere aktarılmasını sağlamak için öğretmeye çalışıyoruz.
Berfu Dilara Zingi: Bir katı’ eserinin inşa sürecini özetler misiniz?
Handan Nisrin Şahin: Her eser bir projedir. Dolayısıyla önce üzerinde çalışmak istediğim bir konu seçerim. Bu konu ile ilgili araştırma yapıp doküman toplarım. Toparladığım bilgiye kendi bakış açımı da katarak eskizlerimi çizerim. İstediğim noktaya gelene kadar pek çok taslak ortaya çıkar. Çizimden sonra başta kağıt olmak üzere kullanacağım malzeme ve renklere karar verir, çalışmaya başlarım. Projenin en zor ve önemli kısmı burasıdır.
Berfu Dilara Zingi: İlk eserinizden bahseder misiniz?
Handan Nisrin Şahin: Gelenekli sanatlar eğitim süreci eski ustaların eserlerini yaparak ilerler. Katı’ sanatı çalışırken de bu yöntemle eğitim aldık. Dolayısıyla ilk çalışmalar hep uyarlama çalışmalardır. İlk eserimizi ortaya koymak, eğitim hayatımızın ancak ikinci yılında mümkün oldu.
Berfu Dilara Zingi: Katı’ ile yaptığınız hizmeti nasıl tarif edersiniz?
Handan Nisrin Şahin: Mutlak ve gerçek sanatkar olan Cenab-ı Hakk, insanı dünyadaki halifesi olarak yaratmıştır. Dolayısıyla sanat, Allah’ın insana bahşettiği yaratma yeteneğinin, öğrenilmesi ve geliştirilmesi ile tezahür eder. Güzel sanatların her türü, Allah’ın yarattığı canlı ve cansız mahlukatın bir nevi taklidinden ibarettir. Potansiyel sanatçı olma yeteneğinin, çok az insanda fiile geçebildiğini müşahede etmekteyiz. Bu insanlar, olaylara ve nesnelere farklı açılardan bakıp yorumlayabilme yetenek ve eğitimine sahiptirler. Bu da bir farkındalıktır. Diğer bütün sanat dallarında olduğu gibi katı’ da, bu farkındalığı aktarmanın bir yoludur.
Berfu Dilara Zingi: Son olarak okuyucularımıza ne gibi bir mesaj iletmek istersiniz?
Handan Nisrin Şahin: Okuyucularınızın sanat konusunda ilgilerini taze tutmalarını ve bir sanat dalı ile uğraşmalarını tavsiye ederim. Eğer yetenekleri varsa, çalışır azim gösterirlerse ve ehil bir hocadan ders alabilirlerse iyi bir sanatçı olurlar. Fakat uğraşmayıp sadece sanatı ve sanatçıları takip ederlerse de iyi bir izleyici, eleştirmen ve koleksiyoner olabilirler. Katı’ ile ilgilenenler içinse tavsiyem epeyce kağıt ve yine epeyce sabır alıp yola çıksınlar. Mutlaka menzile varırlar.
*Hacı Bayram Veli Üniversitesi İİBF Ekonometri Bölümü Öğrencisi