Yeryüzünde varoluşumuzun bir gayesi olduğunu, insanın fıtratındaki hasene cevherinden projelendirip imar etmeyi hedefleyen en temel konuların başlıcasıdır aslında ahlak.
Hayatımızdaki her şeyin hızla akıp gittiği algı ve ilgi odaklarımızın sürekli değiştiği bir dünyada, değerlerimizin insani ve vicdani erdemler ile bütünleşerek muhafazası da bu süreçte sürekli bir evrim geçirmektedir.
Toplumumuzda meydana gelen ahlaki savrulmalar neticesinde yozlaşmak adına olumsuz bazı adımları da beraberinde sürüklemektedir. Öyle ki bu da açıkça yerel ve küresel ölçekli krizlerin gündemden düşmediği günümüzde yaşanan en büyük problemlerin de bütüncül hali ile bir ahlak krizi esaslı değer aşınmasından kaynaklandığını ortaya çıkarmaktadır.
Genellikle örf, adet ve dini şuur ve hassasiyetin zayıflayıp örselendiği bir toplumda, gerek birey ve gerekse toplumsal bağlamda çöküşlerin kaçınılmaz olduğu anlaşılmaktadır. İşte bu yüzden toplumda kök salıp kötülüklerin izole edilmesi, güzel ahlaka ve iyiliğe dayalı bir toplum inşası için toplumsal değerlerin ihya edilmesi gerektiği ihtiyacını her geçen gün daha fazla hissetmekteyiz. Çünkü değişen dünya şartları ve yetişen nesilleri etkileyen faktörler adına bu ihtiyacın ne olduğunu görmekte ve bu ihtiyaca binaen bu çabanın arkasında bu toplumun bir ferdi, yetişen bir gencin, neslin ailesi, akrabası, arkadaşı, kardeşi olarak da ihtiyaç duyarak bu sorumlulukla mükellef olduğumuzu unutmamalıyız.
Hayatımızın en değerli ziyneti olan ahlakı, hayatımızın merkezine aldığımızda erdemli, saygın, faziletli, muhteşem bir toplumun ortaya çıkması bize bağlıdır. Şayet bu idealimizden çok değil birazcık uzaklaşırsak zayıflamış değerler ilkesi ve kötülükler silsilesi ile her zaman istemsizce mutsuz bir şekilde bu hayatı yaşamak zorunda kalırız.
İnsan, toplum içinde yaşayan bir varlık olması nedeni ile içinde bulunduğu toplumun da en önemli yapı taşıdır. Bu yüzden de toplum içinde kendisini ve sosyal yaşantısını ahlaka, örfe, adete ve toplum şartlarına karşı gelecek şekilde hareketler, tutum ve davranışlar ile bezeyemez, bezememelidir.
Öyle ki insanın doğarken iyi ya da kötü yaratılmak gibi bir özelliği yoktur. Kötü ya da güzel bütün hasletleri kazanmasında eğitiminde önemi çok büyüktür. İlk eğitim yuvamız olan ailenin de bu konuda rolü oldukça önemli bir yere sahiptir. Nasıl ki yeme, içme ve temizlik gibi ihtiyaçlarımızla ilgili alışkanlıklarımızı kazandırırken gayret sarf ediyorsa, anne ve babalar bireysel ve toplumsal bağlamda da bu değerli ziynetimizin özünü öğretmelidirler.
Ahlak eğitiminin en güzel yollarından birisi örnek olmaktır. Yaşayarak öğrenmek, yani uygulatarak öğretmek. Yetiştirdiğimiz nesillerin hayat şumulünde olmazsa olmazı olabilmesi için ahlaki değerlerin iyi anlaşılması gerekecektir. Meşhur atasözümüz olan ağacı yaş iken eğmenin faydalarını nesillerimiz, toplumsal etik ilke ve değerleri yerli yerince yaşadığı, bu bilinci yaşayarak tattığı vakit hep birlikte mutluluk ve gurur ile göğüs kabartacağız. Kötülüklerden ve kötü huylardan arınmak iyilik ve iyi huylarla bezenmekten yaş iken eğilmekten geçmektedir.
Sonuç olarak, eğer irademizi hayatımızın en değerli ziyneti olan ahlaka sahip çıkmakta kullanıp toplumsal ve küresel düzeyde mükellef olduğumuzu unutmamakla her şeyi halletmiş olacağız aslında.