Sabah erkenden evden çıkıyorsun, dışarıda seni nelerin beklediğini bilmiyorsun. Yolda komşularınla karşılaşıyorsun, başını selam verircesine sallıyorsun, yolu takip ediyorsun. Aklında bir bölge yok, sadece kafa dağıtmak için adımlıyorsun. Siyahlara bürünmüşsün. İçinde bir sıkıntı var; ama kimseyle paylaşmak istemiyorsun. Ailenin seni ötelemesinden bıkmışsın, başka birine dönüşüyorsun farkında değilsin!
Yaşadıkların ağır gelmeye başlıyor. Yürümek ruhunu ferahlatıyor, telefonunda çalan operalar sürekli değişiyor. Solunda sonbahardan etkilenen yaprakların kapladığı bir bank görüyorsun. Elinle oturabileceğin kadar bir boşluk açıyorsun. Açtığında kahverengi tonuna rastlıyorsun. Yani ailenin seni ötelediği gibi sen de yaprakları öteliyorsun. Huzursuzsun, sıkıntı tüm vücudunu kaplamış. Masum yaşlardaki anıların canlanıyor gözünde. Yine bu bank ve ilkbaharın o eşsiz görüntüsü, çiçek tohumları yeni yeni patlamaya başlamış.
Etraf, pembemsi bir renge bürünmüş. Elinde bir dondurma, bir yandan dondurmayı düşürmemeye, bir yandan da kedilerle oynamaya çalışıyorsun. Çocukluğunu özlediğini iliklerine kadar hissediyorsun, büyümüş olmaktan mutlu değilsin, gözlerini kapatıp şarkının güzelliğine kaptırıyorsun kendini. Akşam olmasını istemiyorsun daha doğrusu ‘’Seni evde istemiyoruz.’’ der gibi bakan gözlerle karşılaşmaktan çekiniyorsun.
Aldığın nefesi doğaya bahşederken kısa süre önce kapattığın gözlerini de açıyorsun. Sonbaharla beraber gelen esinti yüzünü yalayıp geçiyor; yere serpilmiş yapraklar bir sağa bir sola savruluyor. Ağaç dalında gücünü kaybeden yapraklar da onlara eşlik ediyor, gözüne güneşin yok oluşu çarpıyor. İç sesin eve gitme vaktinin geldiğini söylüyor, bir nefes daha veriyorsun, ellerinden destek alarak ayağa kalkıyorsun. Doğanın eşsiz manzarasını yavaşça arkanda bırakıyorsun. İnce ince yağan yağmura şarkıyla eşlik ediyorsun
*Konya Lisesi Öğrencisi