Kışın çetinliği sarmıştı her yanı. Mecali kalmamış, çelimsizce dolaşan bir gölge vardı ortalıkta. Sessiz çığlıklar atan rüzgar, hunharca savuruyordu sızısını. Yalnızlığa yaklaştırıyordu adım adım.
Yazılmış ve çizilmiş gibi göründü birçok şey. Halim selim ve munislik adına ne varsa karmaşa öznesiyle yontuluyordu şimdi. Kelimeler inci döküyordu tuzluca. Anlamların içindeki yumru kalakalıyordu öylece. Beklemek istiyordu belki vurgular bakmak isteyen diye; ama göz göz oldu bir süre sonra yaraları.
Sedayı umuyor ve bir yankıyı da duyuyordu üstelik. Her şey iç içe geçmişti fakat. Kime neyi anlatacak, nasıl söyleyecekti; uzun mesafe koşuları yürümeyle kıyas edilirken. Kalbi tekliyordu mananın, mücadele ötesi bir şey lazımdı hayatı hatırlatan; kilidi açacak birkaç cümle…
“Oyuncakların ruhu yok.” diyordu yazar. “Bu dünya bir oyun ve eğlenceden ibaret”ti kitaba göre. Bir o yana bir bu yana koşturmaktan, serzenişlerden ve serzenişlerinden halsiz düşmüştü yollar.
Zihin darmaduman… Arz edebilmiş miydi hali? Bir şaire göre “İçeriksiz coşmuştuk” “Ateşin içinde ol hey” diyordu bize; fakat lapa lapa yağan kar yumuşaklığı lazımdı bütün bu olanlara.
Yolculara hürmetle…