Kutlu Ebediyyet Yolcusu Diyor ki: Sihirbaz değilim, elmas toplarım yok benim; eğer sabrederseniz kaba fikir madeninden parlak bir elmas gibi saf fikir üretmenin formüllerini öğretebilirim.
Azabın en yakıcı metafizikasını fikrin çilesini çekmeyen nereden bilsin? Üstat Necip Fazıl’ın dediği gibi: “Atomu çatlatan fizikçinin madde üzerinde çektiği çile, bizim, ruh atomunun infilak noktasını bulmak için çektiğimiz çilenin yanında çocuk oyuncağı…”
Işığa ve aşka her daim koşmak dileği ile… Unutmayalım ki: Aşk her şey olmak, aşksızlık hiç bir şey olamamaktır.
I. Gün: Ten bir çöl iklimi, yürek yemyeşil vadi. Ufalanıyor gitgide taşlar.
II. Gün: Gözlerin hangi sırrı devşirir, taa uçtan ve oruçtan ki yorgun turnalar geçiyor aynalardan.
III. Gün: Baş ağrıları dinerken kalpte ipince bir sızı başlıyor: Oruç bozmayan; ama kulluğu bozan ne de çok şey yaşanıyor faniliğin azap efendisi şu yalan dünyada.
IV. Gün: Kıvılcımlar eğirdiğinde süvari, rüzgâra nağme verdi yeleleri, soluk soluğa koşan atların, dört nala, gün batımından gök saltanatına.
V. Gün: En yitik coğrafyadan firaridir gözlerin, esmer bir yalnızlıkla kan kustuğunda vaiz, vicdan der ki bu kez doğru yerdeyiz, söz bitti. A ne içli bir metafizika: Yalın Afrika!
VI. Gün: İki minare arasında bir mahya gibi ışıltılı salınmak üzere lacivert gülümsemek, hayata ve sevgiyi köpürtmek, durup dinlenmeksizin hilkat denizinin kıyısında.
VII. Gün: Yürek kendi menzilinde münzevidir, erenler yolunda incinmedi hiç bir gül.
VIII. Gün: Mâbudunu biriktirip mabedine yatıranlar seni anlamaz ve bu kızıl çeşmeler de sana ağlamaz. Yol uzun çekmece büyük güneş batmak üzeredir Sinan’ın kemerinden.
IX. Gün: Orucu uykuya tutturmadıysan şayet ey muvahhid, ayağa kalkmamak için ne diye direnirsin. Kıvama erdiğin vakit içinden şunu söylemelisin: Var git ey oruç, bir varsılın tafrasından bin yoksulun sofrasına!
X. Gün: Canlar susuz, kuşlar niyazda. Ah sükût, ne içli bir armonika. Çilenin en kırçıl olanından âşkın en gökçül olanına sefer eyliyoruz. Sükût ey sefir, ufka bak ve hazzı yaşa!
XI. Gün: Sekineyi kalbine indirmek için ne güzeldir yağmurun seyri ve bu diriliş senfonisi. Gök kurşunî, için erguvanîdir. Nice ekinlerin otlakların içinden yağmur yalnız seni sevmeyi bilmiştir. Ve insan dirilmiştir, sağnak sağnak sırsıklam âşk yağdığında gökten.
XII. Gün: Gayrısına kör kılmıyorsa bu sevda ona âşk denmez tutku denir. Ve hak olmayan kalbte âşk erken tükenir. Unutma ki ey yolcu, kendine tapan âşkı anlamaz, âşka inanmayan hakkı yaşayamaz!
XIII. Gün: Gövdesini karınca ordusu sarmış bir çam ağacının en ılık gölgesinde yeniden yeşerebilmenin gayretinde tüm ruhlar. Meclis-i âşıkandır bu, eğilmiş nar ağacının yaprakları.
XIV. Gün: Dolunay seslensin gönlüne ve zeval gelmesin gülüne! Ey öteli yolcu, geceye ve kendine gülümse, içinde gök aydınlığı vardır çünkü senin!
XV. Gün: Yol yarıdır yürek tamdır, yalınkılıç süvari yalınayak sefir. İmdi görünür ufukta mürşid-i azam, insan-ı kâmil. Ve yol vardır Hakk’a gider bizdedir.
XVI. Gün: Sıra sıra ak çadırlar içinden geçtin, oluk oluk gözyaşı içtin ve sessiz iniltiler getirdin bir mülteci kampından. Güvercin kanadında lisan üşüdü, yer saltanatında insan üşüdü, en konformist bakışların karaltısından firar etmelisin şimdi. Ey acı, seni gözyaşından öpmedikçe, yakasını bırakmayacak hüsran insanın!
XVII. Gün: Vaad edilen saatin geriye doğru işleyen kırık akrebi ve savruk yelkovanıyız biz. O büyük provanın sarsak erleri gibi şaşkın şaşkın göğü seyretmekteyiz. Havada bir iz su, rüzgâr, fırtına ve sayha, bak hakikat kitabından okundu sayfa sayfa! Ki acının ve âşkın merkez üssüdür yine kalbimiz.
XVIII. Gün: Kara yaprakları kanlı kımıldarken hayatın, kemik gevşedi ve ak düştü saçlarına o yemyeşil baharın. İliklerinde doğan mavera güneşinden her zerre yükseldin gül mâbedin eşiğine. Masiva ateş, yürek yangın yeri, dağlar ağıtın ve andın zaferiydi. Ve her vakit ödenmeliydi ey öteli derviş, ertelenmiş bir itikafın bedeli, dağlar gibi dimdik ve vakur gül fikrin ebediyyetinde!
XIX. Gün: Gönlümü sarhoş kılan hüzzam bir esintidir. Gel ey Rabbim içimizin sancısını dindir. Gün batarken ufkun kızıllığında o gül kanatlı melekler kim bilir hangi mustarip kulunun münacatıyla inler. Umut yitimi gölgeler ve âşk dolu demler… İçimde sessiz bir çığlık büyüyor, hakikat isli bir kandil, hayat zifiri karanlık… Gel ey Rab gel artık!
XX. Gün: Avlusunda sükûnet ve merhamet derinleşir Piri Mehmet Paşa Camiinin. Mezar taşlarında uhuvvet… İçi oyuk çınardan işitilir zamanın çağıltısı. Kuşlar sürgün, bakışlar süzgün, sütunlarda erir yazgının işareti. Aşk, sabır ve saadet. Şadırvanda tütsülenir bir âşığın silueti. Aşk, en büyük ibadet…
XXI. Gün: O ağacın altında o yemyeşil yaprağa damar damar akıyor insan. Gök ehli senin yüreğinde ve gözbebeklerinde alameti rahmeti Rabbin. Ve insan kurtulamayacak kölesi olmadıkça hakikatin…
XXII. Gün: Hakikat kimin umurunda, mülkiyete efendi olacağını sanmakla kendi köleliğini ilan etti faniliğin apacı karnavalında insan. Ve hayat namlunun ucunda hakikate omuz vermedikçe inanan. En kudsi armağan onurlu bilgeliktir; üzülme, kalk ve yücelikler devşir batmak için menziline koşan güneşin ardından!
XXIII. Gün: Hikmete ve güzel öğüde râm olanlar için hakperestliğin nişangâhında nice sevdalar birikir, kim bilir, sırrı azamın gölgesi içimizi berkitir. Belki bugün leyle-i kadirdir, köpük köpük akıp gitmese de bunca telaş, bunca hınç, bunca kir.
XXIV. Gün: Yakılan hangi kılcal damarlarla ruhunu besledin ey insan, yepyeni ırmaklar açılırken kalbine âşktan. Gökler kadar derindir bu hazin seremoni; bak, yeni medeniyet marşı bestelendi acılardan!
XXV. Gün: Kalbinde ihanet kıvılcımı olanın yüzündeki o büyük yangını görmez misin, habire kaçırır kıyı bucak ruhunu. Bilmez ki saklandığı yerde kendisi de yoktur. Yalancı bir gölgede devinir de güneşten kurtuldum zanneder. Hayat dümene gelir belki diye düşünür. Oysa ki hakikat asla ertelenmez ve affetmez.
XXVI. Gün: Dünyanın bahçe sahipleri senin bir gül ve bülbül olmana razı değildir. Onların razı olacağı tek şey o meşcerede bir bostan korkuluğuna dönüşmendir. Kibri bahçesinden daha büyük olanların mezar taşı yazıtından anlaşılacak yazgının anlaşılmaz ıssızlığı.
Leyle-i Kadir: Kıyıya vuran bir ceset gibi söküp attın kalbinden geceyi ve onun ilahi gizemini. Şimdi bir sahilde bir başına köpük köpük günah biriktiriyorsun. Kıyıya vuran her dalga senin gözyaşındandır. Hadi kıymetin yok bari, gecenin kadrini anla, sükûnet içinde gerçeği yaşa!
XXVII. Gün: Gün geçmiyor ki esvabından bir parça kopmasın, kolun kanadın yıpranmasın. Bu dünya seni sevmedi, mintanın eski, çarığın sökük, sen öteleri sev yükün ağır aşkın büyük!
XXVIII. Gün: Göğün kapıları açılsın ve gökyollarından anlaşılsın insanın yalnızlığı… Yer yollarında biçare gözler gönüller insana ve isyana dair…
XXIX Gün: Ne güzel fetihtir ki tamama ermiştir, Rab gök ordusuyla zafer üstüne zafer vermiştir. İfşası yok bu ledünni sırrın yalnız şifası var bir veda busesi kadar. Ardında hicranlı bir akşam bırakıp gidiyorsun ey ramazan, içimizde hüzünden içli salınımlar!
Hafakan: Gecenin veremli kefeni ıpıslak üzerimde, karabasan gibi çöküyor hayat, uyku yok, kâbus cinlerin raksında bir tabutun ortasında.
Kutlu Dervişin Duası: Bizi ötekileşenlerden değil ötelileşenlerden eyle Allah’ım!
Eğer karşılıklı yağmayacaksa bu yağmur birlikte buharlaşmayalım mai göklere. Çünkü âşk bir yağmur pırıltısı ve sahur, ne büyük huzur!
Bayram: Davası insanı anlamak ve hakikati aramak olan, çilesi yeni insanlık düzeni ideali ve nazariyesiyle derinleşen tüm öteli ruhdaşların Ramazan Bayramını kutlarken barış ve esenliğin cihanın her karışını sarıp sarmalamasını ümit ediyor, en çok da çocukların sevindirildiği bir muhabbet iklimi diliyorum yüce Yaratandan!