loader image

Ben Sizin Bakanlıkta Çalışmıyorum

            1990’lı yılların başıydı. Rahmetli Avni Akyol Milli Eğitim Bakanı. Başta, Sayın Bakanın yüksek lisanstan sınıf arkadaşı ve Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı olan Ömer(*) Bey olmak üzere 3-4 genel müdür, Sayın Bakanla birlikte kahve içiyorlar makamda. Kahve sohbeti tatlı ve fıkralar da bir biri peşine anlatılıyor, hep birlikte gülüyorlar. Atılan kahkaha sesleri, özel kalem müdürlüğünden duyuluyor. Her bir genel müdür, Sayın Bakanın keyfini sürdürmek adına bütün hünerlerini ortaya koyuyor ve fıkra üstüne fıkra eklemeye çalışıyor. Anlatılan fıkraların ardından doğal olarak kahkahalar yükseliyor Sayın Bakanın makamından.

          Makamda keyifler yerinde. Hele bir de öğretmen fıkraları anlatılınca bir başka geliyor içeriden kahkaha sesleri. Bakanın arkadaşı olan Ömer Bey, bulunduğu kurumda bizzat yaşadığı iki olayı fıkra niyetine anlatıyor. Ömer Bey, ilahiyat eğitimi almış ve daha sonra eğitim bilimlerinde yüksek lisansını tamamlamış bir bürokrat. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı olmazdan önce Kurul Üyesi olarak ortaöğretimde okutulan bazı derslerin programlarını inceleyen komisyonun başkanıdır. Masasında lise birinci sınıf matematik dersinin programını incelerken, branşı matematik olan ve bu branşın komisyon başkanlığını yürüten bir başka Kurul Üyesi Selahaddin Bey girer odaya. Bakar, Ömer Bey’in önünde matematik dersinin programı var.

            Selahaddin Bey Karadeniz şivesiyle,

            -Ha sen ne anlarsun matematikten de ona bakayesun… Senin branşın din kültürüdür. Sen branşınla meşgul olsana! der.

            Ömer Bey, bir an için duraklar. Selahaddin Bey ile zaman zaman şakalaşırlar. Şimdi çok yerinde ve adeta Ömer Beyi, tabir yerindeyse, suçüstü yakalamıştır Selahaddin Bey. Üzerine üzerine geleceğini bildiği için bunun bir yolunu bulup Selahaddin Beye bir cevap vermesi gerektiğini düşünür Ömer Bey. Hemen de aklına gelir ve

            -Ben matematik programını dini açıdan inceliyorum. Yani dini matematik programı nasıl yapılır veya nasıl yapılmaz o açıdan inceliyorum, der.

            Selahaddin Bey yine Karadeniz şivesiyle;

            -Dinin matematiği mi olurmuş? Atma şimdu Ömer Bey, bana yutturamazsun! Açuk verdun, açuk! der

            Ömer Bey’den naklen, bir başka fıkra gibi yaşanmış olay ise şöyle cereyan eder.

Yine bu ikili bir başka gün aynı odada çalışırken kurum dışından bir vatandaş Selahaddin Bey’i telefonla arar. Konuşmanın bir yerinde telefonun karşı tarafındaki kişinin kullandığı bir kelimeyi anlamamıştır Selahaddin Bey ve anlamadığı bu kelimenin harflerini kodlamasını (harf, harf) ister. Bunun üzerine karşı taraftaki vatandaş kelimede geçen harfleri başlar kodlamaya. Niğde’nin “n”si, Ankara’nın “a”sı diye kodlamaya devam ederken,   Selahaddin Bey yine Karadeniz şivesi ile, dur bakalum orada!

            -Ha uşağım, Ankara’da üç tane “a” vardur. Bu senin dediğun hangisudur? Der. Aynı şekilde Sayın Bakanın makamında gülüşmeler, kahkahalar devam eder.

Bir diğer Genel Müdür bir öğretmen fıkrası anlatır.  Olay, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeninin sınıfında geçmiştir.

Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni ilk defa derslerine girdiği öğrencilerle tanışmaktadır. Öndeki sıradan başlayarak öğrenciler isim ve soyadlarını söyleyerek öğretmene kendilerini tanıtmaktadırlar. Sıra Fatih isimli bir öğrenciye gelmiştir. Fatih, ismini ve soyadını söyleyerek kendisini tanıtır. Öğretmen bu fırsattan istifade ile çocuğun namazda okunan sureleri bilip bilmediğini öğrenmek için,

Öğretmen,

-İsmin Fatih olduğuna göre Fatiha Suresini biliyor olman lazım. Oku bakalım Fatiha Suresini, der.

Öğrenci Fatiha Suresini okur. Hemen arka sıradaki öğrencilerden birisinin ismi Yasin’dir. Yasin, öğretmenin kendisine “Yasin Suresini oku” derse diye kara kara düşünmektedir. Ve sırası geldiğinde kalkar isminin Yasin olduğunu söyler. Hemen ardından şunu da ilave eder afacan öğrenci:

            -Öğretmenim, her ne kadar benim ismim Yasin ise de arkadaşlarım bana kısaca Süphan derler. Ben de Süphanekeyi okuyayım mı, der. Yine yüksek perdeden gülüşmeler…

            Fıkralar böyle devam ederken tabi bazı fıkra ve anekdotlar söz ve sohbetin genel insicamına uymasa da, yani ilgili ilgisiz, komik olan olmayan her anlatılana kahkahalar atılır. Zira Sayın Bakanın makamındasınız ve Sayın Bakan gülüyorsa bir hikmeti (!) vardır hesabı ile bürokratı da gülmek mecburiyetinde hisseder kendini. Bürokrat doğal olmak yerine Bakana göre tavır almaktadır. Ancak, grupta insicama uymayan, komik olmayan anekdotlara gülmeyen birisi vardır. Herkes her fıkraya veya anekdota gülerken (Bakanın bürokratı) bunun komik olmayanlara gülmemesi veya tepki vermemesi Sayın Bakanın dikkatini çekmektedir. Yine ilgisiz ve komik olmayan Bakan’ın anlattığı bir konuya herkes kahkaha atarak tepki verirken, tepkisiz kalan bu vatandaşa Sayın Bakan sorar.

            -Siz tepki vermediniz? Anlaşılan pek komik bulmadınız herhalde, deyince; Sayın Bakanın anlattığına gülmeyen vatandaş:

            -Ben Sizin Bakanlıkta değil, İçişleri Bakanlığında çalışıyorum Sayın Bakanım, der.