loader image

Sesleniş

Elektrik saatinin içinde bulunduğu kutudan gelen cızırtının sebebinin, kaçak değil de bir eşek arısının yuva olarak orayı seçmesiyle tebessüm ettiysem…

 

Telefon tellerine dikkat kesilip, “Telefon konuşmaları mı duyuyorum acaba?” diye arandığım seslerin, birbirini dinlemeden vıcırdayan kırlangıçların çıkardığı hoşbeş tınıları olduğunu fark ettiysem…

 

Sabahın ağarmaya durduğu bir saatte; “tok tok” diyerek sessizliği yırtan gümbürtünün, ekmek parası peşine düşmüş balıkçının, üç beş balığı ağına itmek için ıskarmozuyla küpeşteyi dövmesi(!) olduğunu anladıysam…

 

Bazen duran bazen esen rüzgarın, bir varmış bir yokmuş gibi oyunlar oynayarak kulağıma kadar getirdiği uğultunun, geçeni olmayan bir yoldan artık nasıl olduysa, geçen patırtılı çatırtılı bir arabanın gürültüsü olduğunu anlayıp dünyada yalnız olmadığımızı kavradıysam…

 

Kulağımdaki çınlamaya ağır basan tıkırtının, kırk yıllık çardağı yemeye başlayan bir tahta kurduna ait olduğunu fark edip, bizimle yaşayan bir ev arkadaşına(!) sahip olmanın keyfini tatmaya başladıysam…

 

Sessizlik ve ses ile ilgili şeyleri düşündüğüm o sabahın en güzel hediyesi olan küçücük ayak patırtılarını ve “baba” nidasını iliklerime kadar hissettiysem…

 

Beni, gökyüzüne bakıp “Çok Şükür!” diye seslenmekten ne alıkoyabilir ki?