İnsanlar yaşamlarının her anında seçim yaparlar. Yaşamın olmazsa olmazı renkler, insanların tercihlerinde daima var oldular. Peki, insanlar renkleri neye göre tercih ediyor? Renklerin sınırsız enerjisini gün boyu hissetmek isteriz. Gri bir günde enerjimiz düşük, mavinin güzel tonunu gördüğümüz bir günde ise günümüz neşeli geçebilir. Gün içerisinde mutluysak daha renkli, mutsuzsak daha renksiz giyiniriz. Evlerimizde de renk uyumuna dikkat eder, iç açıcı renkleri tercih ederiz.
Özellikle halı seçerken içimizi ferah tutacak renkte halılar alırız. Halıların serüvenine baktığımızda, el emeği göz nuru tezgâhlarda dokunan halılardan yavaş yavaş seri üretilen fabrika imalatı halılara bir geçiş olduğunu görmekteyiz. Eskiden kadınlar, ilmek ilmek dokuyup kendi renklerini ve motiflerini halılarda ortaya koymuşlardır. Bu kadar zahmetli bir işin renklerine ulaşmak da kolay değildi.
Otuz yıl öncesine kadar koca koca kazanlar kurulur, kadınlar bu kazanlara çeşitli bitkilerin köklerini ve ipleri atarak kaynatırlardı. İpler ise baharda kırpılan koyunların yünlerinden elde edilir, daha sonra kirman çıkrık ile ip haline getirilirdi. Bu aşama sırasında ise birçok sözlü kültür ürünü oluşurdu. Gün boyu yün eğiren kadınlar, çocuklara bir bilmece sorarlar; “Ebem arık başı sarık, tin tin gider tin tin gelir.’’ derlerdi ve çocuklardan “çıkrık” cevabını alırlardı. Şimdi ise çıkrığı bilmeyen çocuklar yetiştirmekteyiz. Kirman ile yün eğiren kadınlar ise erkeklere şu sözler ile laf atarlardı: “Yiğidin soğanı sözünden kirman gibi döner.” Şimdi ise bu sözü söylediğimizde anlamını bilmediği için sözün altında ezilecek bir nesil yok.
Biz ipleri kaynatmaya devam edelim, bu kazanlarda kaynatılan renkler çeşitli bitkilerin köklerinden elde edilirdi. Örnek vermek gerekirse aspirden sarı, ayva yaprağından açık pembe, boyam otundan yeşil, cehriden ise yetiştiği mevsime göre siyah, kırmızı, yeşil renkler elde edilirdi. Bu iş sandığımız kadar kolay olmadığından “Boya yapan kişinin gözyaşları ve teri akmaz ise boya tutmaz.” denilirdi. Boyaların elde edilmesi zorlu bir süreç olduğu için insanlar bir bilmece, bir atasözü ile zorluğu ifade ederlerdi. Günümüz de zorlu bir iş ile karşılaşmadığımız için veya sözlü kültür ürünlerinin anlamını bilmediğimizden bu sözlerden yaralanamıyoruz.
Sonuç olarak, Türk kadınının duygularını, çilelerini, sevinçlerini yansıttığı ve sosyo-kültürel hayatın tüm izlerini taşıyan halılarımız; dokuma için yapılan hazırlıklar ve dokumada kullanılan araç gereçler, 21. yüzyıl neslinin dünyasında çok bir anlam ifade etmez oldu. Çünkü geleneksel mesleklerdeki ve sosyal yaşamdaki değişim ve dönüşüm, önceki nesiller ile günümüz gençliği arasında bağ kurmamızı zorlaştırıyor. Ancak modern dünyada da en azından geleneksel renk ve motiflerin kullanıldığı halılar üretmeye devam edersek gençlerle kültürel imgeler bağlamında buluşabiliriz.
*Nevşehir Hacı Bektaş Üniversitesi Türk Halk Bilimi Bölümü Öğrencisi