loader image

Taş

          Dünyanın kadim şehirlerini gezdiğinizde taştan yapılmış muhteşem anıtları görüp şaşırıp, hayret edip duygularımızı harekete geçiririz. Roma’da, Venedik’te, Babil’in asma bahçelerinde, Mısır’ın Piramitlerinde, Budist tapınaklarında, Müslüman camilerinde taşın cazibesine kapılırız.                                                             

Dilimize pelesenk olmuş “kalbi taşlaşmış, taş kalpli, taş gibi, başına taş düşsün, ayağına taşa değmesin, taş yerinde ağırdır, geçmişine taş atanlar geleceğe gülle atar” gibi deyimleri ve atasözlerini sıkça kullanırız. Peki, taş nedir, niçin bu kadar çok kullanılır?

Yeryüzündeki bütün dillerde belki en çok kullanılan, tarihsel çağlara verilen isimler, medeniyetlerin günümüze kadar gelmesinde önemli rol oynayan maddi eserler hep taştır. Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın Mekke’de buluştuğu Cebel-i Rahme, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail’in yeryüzünde yaptıkları ilk mabet olan Kâbe’nin yapıldığı madde, hacıların el sürmek için olanca çaba sarf ettikleri Hacerül Esved de taş… Tarihçilerin koydukları isimler ile Yontma Taş Devri, Cilalı Taş Devri, yeryüzünde yapılan ilk mabedin ana maddesi taş…

İnsanların yaşama, barınma ve korunmak için yaptıkları kaya evleri, kralların öldükten sonra içine konulacakları lahitler, Firavunların binlerce insanın ölümü pahasına yaptırdıkları piramitler de taş… Günümüzde Yahudilerin Filistinlilere Kudüs’te yaptıkları insanlık dışı muamelenin temelinde yatan etken olan Süleyman mabedi de taş…

Yeryüzünde Çinliler tarafından inşa edilen Çin Seddi, İstemi Kağan, Vezir Tonyukuk’un yazıp diktirdiği, Türk milletinin dilini ve insanlığa çağrısını yazdığı Orhun Kitabeleri de taş. Astek medeniyetinin kalıntıları, Maya uygarlığının izleri de… Balbal Türk mezarları, Selçuklu kümbetleri, Ahlât’taki her biri şaheser olan Ahlât Mezar Taşları, Budist tapınakları, Hıristiyan kiliseleri, evlerde ısınmak için yapılan şömineler hep taş… Her biri şaheser olan camilerimiz, gökyüzüne uzanan minarelerimiz, Sultan Ahmet, Süleymaniye, Selimiye, Taç Mahal de taş…

             Yerli medeniyetimizin ürünü olan misafirlerin kalmak istedikleri kişinin kapısı önündeki ilk oturdukları “konak taşları”,  beylerin, ağaların süvarilerin evlerinin önünde bulunan ve ata binmek için kullandıkları “binek taşları”, hamalların sırtlarında yüklerini taşırken yorulduklarında dinlenmek için kullandıkları mahalle arasındaki duvar çıkıntıları olan “hamal taşları”, kız istemeye gelenlerin hane önünde ilk oturdukları “dünürcü taşları” ve zenginlerin gecenin bir vaktinde kimselere görünmeden akçelerini bıraktıkları, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçları kadar parayı karanlıkta alıp gittikleri “sadaka taşları” da taş… Dibek taşları, değirmen taşları, nazar boncukları da taş…

           El-Hamra Sarayı, Top Kapı Sarayı, kral sarayları, şatolar, kale surları ve hamam taşları, kurna taşları… Evet taş diyerek geçtiğimiz eşyalar sadece bunlar mı?

           İnsanlık tarihi kadar eski olan ticarette alışveriş yapılırken verilen ve alınanlar da taş… Bayanların vazgeçemediği ziynet eşyaları da  taş… Hikâyelere, efsanelere, beddualara mesnet teşkil edilen olaylarda, inci, mercan, zümrüt taşlarını elde etmek için uğrunda çekilen eza ve cefalar, kralların savaş ilanları, zümrüt, yakut, oltu, mercan, inci, lüle, turkuaz… bunların hepsi taş…

El değirmenleri, dibek taşları, değirmen taşları, köşe taşları, evlerde su biriktirmek için yapılan kuyular da taş… Tarihi çeşmelerimizi süsleyen oluklarından kana kana su içtiğimiz  lüleler de taş… Kral yollarını süsleyen, nehirlerin iki yakasını birbirine bağlayan, sevdalıları kavuşturan köprüler, insan hayatının sonlanmasıyla konuldukları yer olan mezarların başına dikilen de taş… Zaman zaman bazı insanları hasta eden, böbrek taşları, safra taşlarını da burada zikredebiliriz. Onlar da taş…

Bayanların kulaklarını süsleyen küpeler, parmaklarındaki yakut taşı, lüle taşı, oltu taşı ve daha nice kıymetli taşlardan yapılmış yüzükler de…. Kraliçelerin başlarına taktıkları, gelinlerin düğünde başlarındaki incili, mercanlı, yakutlu eşyalar da taş…

              Allah, her şeyi kulları için yaratmış, kullanıldıkları yere göre anlam kazanmış.
“… sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı, taş gibi; hatta daha katı oldu. Çünkü taş vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır ki yarılır da içinden sular çıkar. Taş da vardır ki, Allah korkusuyla (yerinden kopup) düşer. Allah yaptıklarınızdan hiçbir zaman habersiz değildir.” ﴾Bakara, 74)

Netice-i kelam, insan hayatının vazgeçemeyeceği yaratılmış varlıktır taş…