Yüreğine “merhaba” diyemediğiniz bir insanın beynine hükmetmek olası değildir çoğu zaman. Hissetmenin merkezidir zira yürek. Bir söz, ya da bir dokunuşla yüreğinizde hissettiğiniz etkiyi beyninize gönderirsiniz. Beyin aldığı etkiyi değerlendirir, tercih ve kararlara dönüştürür, sonrasında organlara davranışa dönüştürmek için talimatlar verir.
Her meslekten her insan, etkisinin gücü oranında muhatabının yüreğinde olumlu, olumsuz bir iz bırakır, beyninde yön levhası etkisi yapar. Ama bir öğretmen kadar etki edemez, iz bırakamaz muhatabında. Çünkü çiçek bahçesinin bahçıvanı gibidir öğretmen. Herkes çiçekleri sever, çiçeklere bakar, dokunur, koklar, korur. Lâkin bir bahçıvanın sevmesi, bakıp dokunması, koklayıp koruması etkisinde ve mesabesinde olmaz, olamaz.
Çiçeklerin bugünkü cazibesi, albenisi bahçıvanın dünkü ilgisi, sevgisi ve emeğinin meyvesi değil midir? Sonuçları anlamlı kılan etkiler ve sebeplerdir. Eserlerin kalitesi ve gücü, müessirin etkisinden ve gücünden mülhemdir. Öyle olmasaydı Sultan Selim’den hocası Kemal Paşazade için söylediği o meşhur sözü duyabilir miydik? Hani Mısır seferi dönüşü yağmurlu bir havada Sultan Selim ve hocası Kemal Paşazade atlarının üzerinde sohbet ederek gidiyorlardı. Bir ara Kemal Paşazade’nin atı, tökezler ve atının ayağından padişahın kaftanına çamur sıçrar. Paşazade mahcubiyet içerisinde telaşlanır. Durumu fark eden padişah Sultan Selim, bir yandan hocasını teselli eder, bir yandan da görevlilere emir verir: “Bana yeni kaftan getirin. Kaftanımdaki çamuru da temizlemeyin. Hocamın atının ayağından sıçrayan çamur bizim için bir şereftir. Öldüğümde bu kaftanı sandukamın üzerine örtersiniz.” der.
Bir gün telefonuz çalar meselâ;
– Hocam ben Mehmet Çolak. Konya İMKB Gazi Mustafa Kemal Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Müdürü. Hatırladınız mı?
– Hatırlayamadım Müdür Bey.
– Seydişehir Teknik ve Endüstri Meslek Lisesinden öğrencinizim, der saygı yüklü bir ses tonuyla.
Dün ellerinizle, emeklerinizle büyüttüğünüz bir fidanın meyveye durduğunu gururla öğrenirsiniz. Tatlı bir heyecanla, tarifsiz bir mutluluk kaplar içinizi. Kendinizle, mesleğinizle gurur duyarsınız, göğsünüz kabarır birden.
Mehmet Çolak Müdür, telefonda kısaca anlatır hikayesini.
– Hocam, eğer sizin ilginiz ve desteğiniz olmasa idi bugün buralarda olamazdım. Yüksek lisansımı da tamamladım. Sizin sayenizde bir meslektaşınız olarak devletime, milletime sizi örnek alarak hizmet ediyorum. Allah sizden razı olsun.
Anlatmaya devam ediyor dünkü öğrencim, bugünkü meslektaşım ve mevkidaşım. Mehmet Bey:
– Hocam, Seydişehir’in bir dağ köyünden okumaya gelmiştim. Okulunuzun elektrik bölümüne kayıt yaptırdım. Okumayı çok istiyordum. Ailem fakirdi. Parasız yatılılık sınavlarına girdim ve okulunuzun pansiyonuna yerleştirildim. Kayıttan sonra babamla size gelmiştik. Bize makamınızda çikolata, kolonya ve çay ikram ettiniz. Kendimi ne kadar değerli hissettim o an anlatamam hocam. Babam köydeki zorluklarımızı, yokluklarımızı, kısaca hâlimizi, ahvalimizi anlattı size. Sonrada bana dönüp; “Mehmet ne ihtiyacın, ne sorunun olursa aileni rahatsız etmeden ve çekinmeden bana geleceksin, tamam mı evladım?” diye tembihte bulundunuz. O kadar içtendi ki sözleriniz. Siz aslında benim yüreğime “merhaba” dediniz. O günden sonra belki siz beni unuttunuz; ama ben sizi hiç unutmadım hocam. Hatırlamayışınıza ne üzüldüm, ne de şaşırdım. Yüreğine dokunarak hayatlarını değiştirdiğiniz yüzlerce öğrenciniz olduğunu biliyorum çünkü. Benim gibi yüreğine dokunduğunuz sizi tanıyan birçok arkadaşımın hayatında adeta bir makasçısı oldunuz siz.
– Neyse. Dedim ya okumayı çok istiyordum; ama odanızdan çıktıktan sonra; “Ben de bir gün okul müdürü olacağım ve sadece kapımı değil, yüreğimi bu memleketin gençlerine, öğrencilerime açacağım.” diye kendi kendime söz verdim hocam.
-Bildiğiniz gibi pansiyon binası okulumuza üç kilometre mesafede idi ve yürüyerek gidip geliyorduk. Parasızlıktan dershaneye gidemiyordum. Bir gün size geldim durumumu anlattım. İstanbul Dershanesi’nin müdürüyle görüşüp beni dershaneye kayıt yaptırdınız. Dershaneden geç saatlerde çıkıp pansiyona gittiğimde yemek ayrılmadığı için aç yatıyordum. İlgili müdür yardımcınıza söylediğimde, zamanında gel beni ilgilendirmez diyordu. Durumu gelip size anlattığımda hemen müdür yardımcısını arayarak yemeğimi ayırmalarını, dershaneden gelince öğrencinin yemeğini yemeden yatmasın diyerek talimat verip, bana yardımcı oldunuz.
– Okulumu iyi derece ile bitirdim. Aynı yıl değil; ama bir sonraki sene üniversiteyi kazandım. Ve bugün, sizi örnek alarak bir meslektaşınız olarak gururla milletime, devletime, vatanıma hizmet ediyorum, dedi.
Mehmet Bey Müdürüme muhabbet duyguları içerisinde tebrik, teşekkür ve başarı dileklerimi ilettim.
Bunun içindir ki, öğretmenler doğadaki otlara, tarladaki ekinlere yön veren rüzgâr, bahçedeki çiçeklere şekil veren bahçıvan, otlaklardaki kuzulara istikamet veren çobanlar gibidir. Her sözleri ve hareketleri, her bakışları ve dokunuşları sihirli bir el, hayat veren bir nefes gibi etkin ve etkilidir. Çorak ve kurak vadileri bilgisiyle, ilgi ve sevgisiyle yeşerten nehir gibidir öğretmenlik mesleği.
Hayatta çözülemeyecek bir sorun, gidilemeyecek bir menzil, girilemeyecek bir kapı, aşılamayacak bir engel yoktur. Zira ihtiyaçlar, icatların anasıdır. Sadece doğru anahtarlara, doğru adımlara, doğru yaklaşımlara, doğru duruşlara ihtiyaç vardır.