Gün savuşur kapımızdan, avlumuzdan kuşlar uçar
Derdini dökmek istesen kelimeler kalır nâçar
Gam dağında dert, yayanın bağrında çiçekler açar
Lale, sümbül, mor menekşe, kokusunu yâra saçar
Yar, bir yaraya dokunur, yüzlerce yarayı açar
Türkülere yaslanırsın, efkâr barometren çatlar
Sancı sancıyı emzirir, sancı sancıyı savatlar
Ateş topu kelimeler gelir, avurdunda patlar
Zamanında söylenmeyen söz, dil altında bayatlar
Gereksiz söylenen sözler, tutuşturmaz yanar geçer
Hangi yana dönsen gurbet, sıladaysa dost kalmadı
Gönül turna olmak ister, uçmaya mecal kalmadı
Sefa dünyayı turladı, bir kez bizimle kalmadı
Herkes dünyayı bölüştü, bize paydan pay kalmadı
Kendisinden başka bir yer bulabilse insan kaçar
Şifreli bir kasa gibi insanoğlunun kapısı
Numarası nasıl olur, var mı anahtar yapısı
Mezarda işe yaramaz, yalan dünyanın tapusu
Vefa artık size ömür, insan insanın kâbusu
Kendine kilit vuranın kapısını kimler açar
Su kesilir, toprak donar, bir daha karılmaz çamur
Yarın beze sarılırız, sırtımızda olsa samur
Ne kalem kaşımız kalır ne de gözlerimiz kömür
Her yolcu yoluna gider, Hay Hu ile geçer ömür
Ey Atmaca, bu toprağa konan elbet bir gün göçer