3. Sayı Başyazı
Merhaba Sevgili Okuyucularımız!
Üçüncü sayımızla yine karşınızdayız. Dopdolu bir içerikle, gönüllere mütevazı bir söz ziyafeti sunacağımızı düşünüyoruz. Kelam soframıza hoş geldiniz!
İkinci sayımızın grafik, tasarım ve baskısı; korona virüsünün en yaygın olduğu, kısıtlamaların en yoğun yaşandığı bir döneme denk gelmişti. Baskı bittikten sonra bazı arkadaşlarımız; dağıtımın zor olacağını, ertelememiz gerektiğini söylemişlerdi. Ancak herkesin evde kaldığı günlerde, dergimizi bir an önce siz kıymetli dostlarımıza ulaştırmamız gerekiyordu.
Biraz sıkıntılı da olsa, kapağında bir buket yayla çiçekli ikinci sayımızı kargoya vererek, temsilcilerimize ve sizlere ulaştırmayı başardık. Hamd olsun! İkinci sayımız da yazılarıyla, şiirleriyle, görselleriyle çok beğenildi. Sosyal medyadan kardeşlerimiz, sevgili gençler; beğenilerini, önerilerini, sevinçlerini dile getirdiler. Hoş, güzel iltifatlarda bulundular. Her birine şükran borçluyuz.
Kıymetli Kardeşlerim,
Bir derginin elinize kadar gelmesi sürecinde, yazılar birçok aşamadan geçiyor. Zor, zahmetli, çileli bir iştir dergicilik. Hele hele günümüz şartlarında, sanal âlemin her yeri işgal ettiği bir ortamda, daha da meşakkatlidir. İşin maddî boyutu da eklenince tam anlamıyla ıstıraplı bir hal alıyor.
Bütün bu zorluklara rağmen, dergi; bir fikrin, bir kaygının, bir kavganın, bir ülkünün, bir ilkenin sancısından besleniyorsa, çektiğiniz sıkıntılar size huzur, mutluluk, keyif olarak geri dönüyor. Çünkü, Tapduk Emre’nin dediği gibi: “Aşk ile yürüyen, sırtında dünyayı taşır! Aşksız yürüyen, beden diye bir ceset taşır!”
Bazı okuyucularımız; dergimizin kültür, sanat ve edebiyat vadisinde; gençlerle el ele, kol kola yürüdüğümüzü bildiğinden, şöyle bir soru yöneltiyor: Genç Yürekler’in sanat görüşü nedir? “Sanat, sanat içindir.” fikrine mi yoksa “Sanat, toplum içindir.” fikrine mi yatkınsınız?
Tabi okullarda, ders kitaplarında, birtakım ansiklopedilerde sanat bahsi geçince, bu iki yaklaşım hep karşımıza çıkar. Bundan dolayı da bizim eğitim sistemimizin çarkından geçen herkes, bu klasik ve yaygın düşüncenin çağrışımıyla hemen sorgular. Sanat gibi, ufku ve önü açık, alanı alabildiğine geniş bir uğraşıyı kim, hangi mantıkla, iki kutba ayırdı acaba?
Sanatın, diğer bilim dalları gibi; sınırları belli, kesin ve keskin bir tanımı yoktur. Sanat üzerine ne kadar söz söylenmişse o kadar tanımı vardır. Ne kadar fikir yürütülmüşse o kadar geniş bir etki alanına sahiptir. İşte size birkaç sanat tanımı ve yaklaşımı:
– Bir duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık. (TDK)
– Bilim ve sanat, takdir edilmediği yerden göç eder. (İbn-i Sina)
– Yüksek uygarlığın merdiveni sanattır. (Mustafa Kemal Atatürk)
– Sanat; düşünebilen, gerçeği görebilen, toplumu anlayabilen insanların işidir. (Lev Tolstoy)
– Gerçek bir sanat eseri, yalnız ilahi olgunluğun gölgesidir. (Michelengelo)
– Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış, / Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış. (Necip Fazıl Kısakürek)
– Sanat, ideolojinin estetik hüviyet kazanmasıdır. (Aykut Edibali)
– Sanat, bizi Allah’a götüren köprüdür. (Georg Ebers)
– Ulusal sanat ve ulusal bilim yoktur; ikisi de tüm üstün ve yüksek değerler gibi tüm dünyanın malıdır. (Wolfgang Van Goethe)
Bu sözlerin, tanımlamaların ve bakış açılarının her biri özgün, kıymetli ve anlamlıdır. Birbirinin zıddı, alternatifi değildir. Daha nice bilim, düşünce, kültür adamı; sanatın yüzlerce tarifiyle insan, toplum ve evren üzerindeki değişimci, aydınlanmacı yönünü dile getirmişlerdir.
Sanat, insanın doğasının ve özünün “cüz”den “kullî”ye yönelişini anlatır aslında. İnsandan Yaratıcısına, Yaratıcısından insana doğru gidiş gelişlerle akıp duran bir fıtrat nehridir sanat.
Ademoğlu, yaratılışın kaynağına koşuyor ve bir arayış heyecanıyla varlığın çekici sesine doğru yol alıyor. Evreni, doğayı, insanı yoktan var eden İlahi Kudret, kendi sanatını yarattıkları üzerinde en güzeliyle ortaya koyuyor. Bunu da insanın aklına, mantığına ve ufkuna sunuyor: “O, yarattığı her şeyi en mükemmel şekilde yapandır…” (Kur’an-ı Kerim, Secde 7)
Sanatı; dar kalıp tuzağına düşmeden; bütün tanım ve tarifleri yanımıza alarak yepyeni bir gözle ele almalıyız. Büyük arayış, büyük değişim ve büyük aydınlanmanın kapılarını açacak bir mefûre ve Rönesans için şu cümleyi hediye etmeliyiz: Sanat; hakikati, hikmeti, güzeli arama yolculuğudur.
Bernard Shaw, bu yolculuğun sınırlarını gayet güzel çizmiş: “Sanat; davranışımızı, karakterimizi, adalet ve sempati hislerimizi rafine etmeli; kendi kendimizi tanımamızın, kendi kendimizi kontrol etmemizin, diğerleri için beslediğimiz saygı hislerimizin ve hareketlerimizin yücelmesine hizmet etmeli; bizi adiliğe, zulme, adaletsizliğe ve bayalığa tahammül etmeyecek şekilde geliştirmelidir.”
Aziz Dostlar, Sevgili Gençler!
Dergimiz üçer aylık sürelerle yoluna ve yolculuğuna devam ediyor Allah’ın izniyle. Dört sosyal medya hesabımızda (Twitter, Instagram, Facebook, YouTube) belli aralıklarla paylaşımlarımız sürüyor. Web sayfamız, önümüzdeki günlerde yayına girecek ve oradan da kültür, sanat ve edebiyata dair ne varsa gençlerin istifadesine sunacağız. Okulların açılmasıyla birçok etkinlik, toplantı, program ve çalışmayla da gençliğin yanında olacağız inşallah.
Genç Yürekler; 17 kişilik Yayın Kurulu, 25 kişilik Danışma Kurulu, 100’ü aşkın Temsilcisi ve siz kıymetli okuyucuları ile her geçen gün büyüyen, güçlenen; sevgi, saygı ve hoşgörü ile birbirine bağlanan saygın bir gençlik ailesidir.
Allah’a yakınlaşmak anlamı taşıyan Kurban Bayramımızı; millî varlık ve bekâmızın tarihi dönüm noktalarından olan (30 Ağustos 1071 Malazgirt ve 30 Ağustos 1922 Büyük Taarruz) Zafer Bayramımızı kutluyorum.
Dergimize katkı sunan usta şair ve yazarlarımız başta olmak üzere, genç kalemleri yürekten tebrik ediyor; yardım ve desteğini esirgemeyen bütün dostlara en kalbî teşekkürlerimi arz ediyorum.
Yazının ışığında geleceğe yürüyoruz.