loader image

Söz Medeniyeti

Bizim medeniyetimiz bir “söz medeniyeti”dir aslında. Yüce Kur’an, Allah’ın kelamıdır, sözüdür. O, mutlak ve evrensel kelamdır. Hz. Peygamber (sav) de “Din nasihattir.” buyurmuştur. “Sizin duanız olmasaydı siz neye yarardınız.” buyuruyor Yüce Mevla. Dua, gönülden Allah’a yönelen en güzel taleplerin sözle ifadesi değil midir? O halde sözü basite almamalıyız.

Kelamın, konuşmanın bir değeri ifade etmesi gerektiğinden dolayı “söz gümüş ise sükût altındır.” denir. “İnsana Allah iki kulak, bir dil vermiştir, o halde iki dinle bir söyle.” ifadeleriyle, bazen hakkı haykıranın da susturulmaya çalışılması ne kadar doğrudur? Bu ifade de sükûtu, öğrenmeyi talep eden bir tavır olarak sözü söylemekten iki kat kıymetli sayar. Söz, bilenin hakkı olarak bastırılırsa; o zaman da hakkı kim haykıracak? Dili, doğru ve gerekliyi söylemeye, kulağı hayrı işitmeye ayarlamalıyız. Bu ayar, akleden olunca gerçekleşir.

Evet, o yüce gönüllü Yunus’umuz: “Söz ola kese savaşı / Söz ola kestire başı / Söz ola ağulu aşı / Bal ile yağ ede bir söz” diyor.

Doğru diyor, isabetli diyor da; sözünüz başınızı kestirecek bir sözse eğer, ağulu sözse, bunu sarf etmekten sakınmak gerekir tabii. Zira Hz. Peygamber de “Ya hayır söyle ya da sus!” buyurmamışlar mı? Ama eğer sözünüz on binlerin, yüz binlerin ölümünü önleyecekse, dünyayı bir yangın yerine döndüren kıyamet savaşlarını kesecek bir sözse, bal ile yağ eden bir sözse, o zaman bu söz bıkmadan usanmadan ve kulakları çınlatırcasına söylenmelidir. Zira “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan” değil midir? 

Yine “Zalim hükümdara karşı hakkı söylemek” gerekli değil midir? İnsanı hayvanlardan ve hem de diğer varlıklardan ayıran en önemli hususlardan birinin de insanın düşünmesi, tefekkür etmesi, akletmesi ve söz söylemesi olsa gerektir. Bunun için atalarımız “İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır.” demişlerdir. O halde söz söylenecektir. İnsanlar konuşacaklardır. Ancak bu söz, hem dosdoğru bir söz olmalıdır, hem de güzel olmalıdır. Mehmet Akif, “Sözün odun gibi olsun; ama dosdoğru olsun.” demiyor mu? Yunus Emre’miz yine yukarıdaki hikmetli şiirinin devamında,
“Kişi bile söz demini / Söylemen sözün kemini / Şu dünya cehennemini / Sekiz uçmağ ede bir söz” dizeleriyle sözün üslup ve şeklini ne kadar da güzel ortaya koymuştur.

Yüce Rabbimiz Kur’an’da “Onlar sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar.”(39 Zümer/18) buyurur. İşte bu hak “Söz”dür ki, dünyayı, ekini ve zürriyeti kurutan müşrik medeniyetin yerine Büyük Barış Medeniyetini ve İslâm Rönesansını (İslâm Medeniyetinin Yeniden Dirilişini) gerçekleştirecektir. “Söz nasıl olmalıdır?” sorusuna gelince: Bir kere yürekten olmalıdır. İkincisi, muhatabının seviyesine uygun olmalı ve ilgisini çekmelidir. Sonra, oldukça yumuşak ve hafif sesle söylenmelidir.

Ve söz, söyleyene yakışmalı, dinleyenin yarasına merhem olmalıdır.